BEN ÖLÜYORUM

Yeni bir eve taşınmıştık. Burası bir apartman dairesi. Ama biz ailecek bahçeli evde oturmaya alışığız aslında. Pek memnun değilim bu değişimden. Sırf sobalı evde üşümek miydi derdimiz, taşındık bu kapalı mekana? Ne güneş görüyoruz, ne çimen, ne çiçek, ruhum sıkılıyor. Sobamın çıtırtısını özledim. Yağmurlu akşamlarda bu çıtırtıyla hayal kurmayı müzik dinlemeyi özledim. Kimse anlamıyor beni herkes öyle mutlu ki. Beni ve sıkıntımı yok sayıyorlar. Farkımda bile değiller sanki. Duramıyorum, atıyorum kendimi dışarıya. Özgürlüğüme…

Yakındaki eltime gidiyorum. Evlerinin içindeki eşyaların yerlerini değiştirmişler. Temizlik var evin her yerinde. Ben de cif alıp gitmişim. Ama eltim öyle yorgun ki, yüzü hiç gülmüyor. İçime bir sıkıntı giriyor yine. Aldığım cifin markasını da beğenmiyor. Başka yok muydu abla diyor. Öyle kırılıyorum ki niye bu en iyisi diyorum. İkna olmuyor. Memnun etmek için halıyı bir de ben aldığım cifle sürtüyorum. Her yer dağınık iş çok ama temizlik kokusu ve cif kokusu başımı döndürüyor. Allahım huzur yok mu hiç bir yerde? Bunalıyorum, ordan da çıkıyorum.

İş arkadaşlarımdan birine gidiyorum. Elimde bir paket makarnayla. Orada da misafir var, kalabalık biraz. Herkes belirgin bir şekilde mutsuz. Arkadaşım aldığım makarnayı pişiriyor mutfakta, yüzü asık bir şekilde. Memnun değil sanki varlığımdan. Belki makarna götürmüş olmasam pişirmeyecek bile. Kendimi öyle kötü hissediyorum ki… Oradan da çıkıyorum niye herkes bu kadar sevgisiz, niye ben bu kadar değersizim çözemiyorum

Huzuru aramak üzere arabama atlayıp yola çıkıyorum.. Sabah olmak üzere. Bir parkın önüne çekiyorum arabayı. Park öyle kalabalık ki. Benim gibi sevgi arayanlar toplanmışlar sanki. Kadınlı, erkekli gruplar, çoluk çocuk, kimisi yerde kimisi banklarda oturuyor, kimisi de ayakta. Arabamdan inmeden onları izliyorum. Bir bekleyiş içindeler. Ortalık alacakaranlık. Ezan okunmak üzere. Bekledikleri o ilahi ses olmalı diye düşünüyorum kendi kendime…Sevginin tek kaynağı diyorum mırıldanarak hadi okunsa artık. Aradığım huzuru bulsam diyorum. İçimde bir his var bu parkta bu kalabalık içinde bulacağım sanki, beni anlayan birilerini.

O anda birden gökyüzüne yükseliyorum. Herşey küçücük oluyor park, insanlar, sonra ağaçlar küçülüyor. Şaşkınım. Elsiz, ayaksız, bedensizim. Aklım hala aşağıda. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum; bu şekilde bir füze hızında gökyüzüne yükselmem imkansız diyorum. Ancak ölürsem mümkün, bunu biliyorum. Ben ölmüş olmalıyım. Bedenim aşağıda bir yerlerde kaldı, insanlar, sevgisizlik, huzursuzluk, sıkıntılar, tüm dünya,öyleuzak ki. Ben artık gökyüzündeyim. Aşağıdaki herşey küçücük. Neredeyse kaybolmak üzere.

Ölüm böyle bir şey mi acaba… Öldüysem birşeyler demeliyim. Ama ne? Hiçbir şey hatırlayamıyorum. Boğazım öyle acıyor ki konuşamıyorum. Sesim çıkmıyor. Zorluyorum kendimi içimden selavat getirebiliyorum ancak yavaş yavaş. Tam bu sırada benim gibi bedensiz, elsiz, yüzsüz, sadece yaptırım gücü olan bir ses ‘Hadi gel’ diyor. Karşı koyamayacağım kadar emrivaki bu ses ve aceleci. Demek ki çok uzak bir yolun başındayız ve daha çok işimiz var. İçime tarif edemeyeceğim bir huzur yerleşmiş. Dünyadaki herşey bir rüyaymış ve ben hazırım gerçek ebedi dünyama uyanmaya.
Öyle mutluyum ki, artık içimde hiçbir istek yok aşağıda bıraktığım yalan dünyaya dönmek için.

Sonra gözlerimi açıyorum herşey bir rüya. Sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum. Ölüm gerçekten böyle birşeyse eğer ölmeyi kim istemez ki?

21.08.2010
Gülşen Eker
www.kafiye.net