Tuğba Aras

KARMAŞIK VE KONUSUZ

Küçükken geceler hep sessiz geçer, geçmek zorunda sanırdım. Şimdiki gecelerim bir başka sessiz. Bir şarkı tuttururdum dilime onun sessizliği bir başka gelir. Kağıt hışırtısının sessizliğe yemini başka gelir. Nefes alış verişim bile değişmiş, yavaşlamış. Kulağıma onun sessizliği başka gelir. Sessizlik sanmayın ki etraftaki seslerin yokluğudur. Sessizlik kalbin sesidir. O başladı mı sesli atmaya, anlayın ki sessizlik vakti. O zaman anlayın ki gece çökmüş şehrinize. Ee ne yapalım şimdi, uyusak mı? Olmaz uykumuz yok şimdi aklımızda dolu zaten. Birseyler izlesek? Gardiyanımız var başımızda, unutma. Şarkı söylesek? Kalbinin ritmini geçmeyecekse olur da çok yorgunuz, solistlik yaptık yeterince son günlerde.

           Geceler artık aydınlık bana. Geceler bile aydınlı8k. Artık ne yağmurlu geçer günlerim Kasım’ da ne de Nisan’ ın griliğinde gizli bir parti verilir misali odama çöken bulutlar karartamaz gözlerimi. Dolayısıyla zihnimin en ücra köşelerini dahi hüzne bulayamaz. Nedendir, iyi bilirim. Büyüdüm, sabretmeyi, nefsimle yarışmayı öğrendim, Büyüdüm işte öyle böyle. Ve bir sey öğrendim diğerlerinden farklı. Yıllar değil de yaşadığı hayat büyütür insanı. Bunu herkes bilir, söylemek zaten kolay. Bir de gelin görün, yaşayın. O zaman sessizliğin her  hali nasıl farklı geliyorsa deneyimleyip o basit cümleyi kurun bakalım. Öyle kolay mı, farksız geliyor mu?

            Şimdi sayıp söven çıkar, “yahu 17 yaşında bir genç kız ne yaşayıp gördün, hayata dair ne tecrüben var? Sokakta mı yattın, işsiz mi kaldın, yurdunda mı oldun? Hayat bu acılardan ibaretse sizin için benim 17 yaşımı değil bu aciz ama cahilliğe vermediğiniz cümleleri sorgulayın rica ederim. Hayat bir takım zorlukları geçek de değil aslında. Duygularını yasamaktır. Her zorluğun getirdiği her duygudan çeşit çeşit ders çıkarmaktır. Önümde yol çok ama bir tutam aksakalın yokluğunu çekiyorum diye y6aşamadım sanmayın. Hem söyleyin yaşamamış kim yazabilir bu paragrafları. Bu hayatı görmemiş kim bu denli yakınabilir?

           Baştan sona bir okudum yazdıklarım. Konu sessizlik desem sonda sessizlik namıma bir harf yok. Yaşamak desem, bilekte pranga taşımak desem şu ilk paragfar ne güne orada? Karışık dondurma kadar sevimli ve lezzetli olmasa da yazdıklarım bu benzetmeyi yapacağım. Tıpkı insanlar gibi. Kalbi olan, duygularını bir şekilde başkasına bahsedebilen her şey gibi. Karmaşık ve konusuz. Aslında konusuz olmak rahatlatır ınsanı. Başlık olmadan gelişi güzel konuşmak… Hatta örnek vereyim, ödev verirdi Meftun Hoca. Bir tema üzerine hikaye yazın deneme yazın derdi. Yazmak bir aşk bana ama hiç unutmam tema dostluktu ve ben o denemeyi yazana kadar ölüp ölüp dirildim resmen. Bir hafta öncesinden başladım yazmaya. Son geceyi hatırlıyorum yazamadğım için masanın başında ağlaya ağlaya uyuyakalmışım. Bir şeyler karalamışı ama mükemmel olmalı diyorum. Evden sayısız yardım teklifi geliyor, ama yok tek yapacağım ve mükemmel yapacağım. İçime hiç sinmese de okudum. Bir de benim o zamanlar üstüme yapışmış bir karakter vardı. Yazımı okurum, biter beğendiysem son cümleden sonra nefes almadan” Ay ben çok sevdim bunu hocam.” Derim. Beğenmezsem utana sıkıla ellerimi birleştirip çeneme yaslan” hocam bu hiç güzel olmadı ama…“ derdim. İster istemez olurdu. Meftun Hoca bunu hatırlar mı şimdi bilmiyorum. Muhtemelen hatırlar. O da dalgasını geçer şakasını yapardı.

         Her neyse kısaca ortaokulda bir başlık altında yazmak işkenceydi bana. Özellikle o konuda bilgim, deneyimim, konu üzerinde kullanabileceğim kelimeler dağarcığımda yoksa. Şimdi ise temalarla yazıyorum genelde. Deneyim arttı, zaman içinde bilgi birikti. Ee bitaplar okundu. Az çok her konuda kullanılabilecek kelimeler öğrenildi. Profesyonelleşildi yani. İyi de oldu. Sınırlar vardır hayatta. Başlıklar ve varılabilecek anafikirler vardır. Bunları aşmamak lazım.

İzmir/17.02.2024
Tuğba Aras
www.kafiye.net