DOLUNAY ŞEHİTLERİ

Muştular fısıldıyor dolunay biteviye,

Tabyalarda parlayan yarınsız gözlere.

Duyuyorum.

Amansız, kızıl bir kıyamet kopuyor,

Sancılı hummaya tutulmuş hırçın denizde.

Atıyor ansızın köpükten bembeyaz pençesini

Şimşek ve bombalarla çatırdayan gök kubbeye

Görüyorum.

Devşirme keneler kan emiyor mavi gerdanda

Işıldayan yakamozlar ağlıyor depreşen kanlı sularda

Ölümle dans ediyor muharipler alaca karanlıkta,

Ki, alaca karanlıkta çarpışıyor kızgın mermiler

Ve düşüyor tek tek yeni yetme güvercin yürekler.

Görüyorum.

Dolunay eğilmiş, denizi öpüyor, kokluyor

Mehtap kınalı kuzuları ana yüreğiyle kucaklıyor

Vaad edilen kutlu güne son üç gün kala

Şükrediyorum.

Yemin veriyorum,

Can veriyorum, baş veriyorum

Güneşimden günümden, mehtabımdan gecemden,

Kızımdan, kızanımdan; anamdan, yavuklumdan

Vazgeçiyorum.

Vazgeçiyorum yetmemiş ömrümden,

Mavimsi, kuşluk vakti hayallerimden,

İlmi kutsayan kalemlerimden,

Mürekkep kokulu muallimlerimden,

irfan soluklu taş mektebimden,

Kaküllerimden, gençliğimden, talebeliğimden…

Vazgeçiyorum.

Canım feda sana ey kızıl deniz!

Ey ay!

Ey yıldız!

Ey mavi boğaz!

Ki kana bulanacaksa illa bir boğaz,

Çal bıçağı boynuma!

Çal şahdamarıma!

Çal bitimsiz tutkularıma!

Çal utangaç aşklarıma!

Tereddüt nasıl bir şey?

Adağım sana…

Barut genzimde, bomba beynimde, top yüreğimde patlasın

Ki morarmasın, acımasızca şahdamarı Avrasya’nın

Ürperiyorum.

Ve ölüyorum…

Bembeyaz yüzümden ılık bir kan damlıyor,

Heyecanla çırpınan titrek yüreğime.

Ayın on beşi, büyük zafere son üç gün kala

Yükseliyorum…

Hırpalanmış ruhum mavi semaya ağıyor…

Elveda doğan güneş, tenimi okşayan rüzgar,

Elveda kuşlukta tepemde taşıdığım son yaz,

Elveda zemheride içimi ısıtan son ayaz,

Ve şimdi ölüyorum biraz mavi, biraz beyaz…

Ki gözümde tüllendi ansızın cennet yamaçları

Bembeyaz libaslarıyla yanımda cennet cemaati

Çökmüş başucuma Kur’an okuyor, dua ediyor

Tıpkı son şafaktaki ufuksuz son dua gibi

Görüyorum.

Amber kokuyor, cennet kokuyor, ebed kokuyor

İmkansız ve ağır anılar anlatıyor Koca Seyit,

Takdim ediyor Ezineli Mustafa sıra arkadaşlarını,

Yıkıyor Kınalı Hasan kevserle sıcacık kanlı yüzünü,

Gök kuşağı tonunda görüyor şimdi Ali Haydar cennet bağlarını

Şahit oluyorum.

Selam size ey cennet cemaati!

Selam size ey şefaat elçileri!

Selam size ey dolunay şehitleri!

Ki düştü yürekleriniz sağanak sağanak…

Can oldu,

cemre oldu

Düştü havaya,

Düştü suya,

Düştü toprağa,

Düştü Anadolu’ya…

Dönüştü bıçakla kesilen umutlar bir anda

Ezeli bir tutkuyla yazılan, ebedi bir utkuya

Kan kırmızısı kızıl bir kıştan sonra

Gök mavisi berrak bir bahar sabahında

Işıl ışıl altın sarısı bir “Diriliş” levhasında.




Ergün Bilgi
www.kafiye.net