AŞK

İçtim masamdaki tüm sözcükleri, içtim hece hece, harf harf, ta ki çakır keyif olana kadar. Bilmekteyim hala dünyanın döndüğünü, bilmekteyim insanlarla bir döndüğünü… Ben duruyorum onlar dönüyor, ben dönüyorum onlar duruyor. Tutturamadık bir türlü el ele verip birlikte dönmeyi. Dedim ya çakır keyifim bu ara, bir dikişte içivermişim sözcükleri. Bir ara baktım elimde bir bronz hançer, ha bire eşeliyorum karanlıkları. Eşeliyorum verene kadar yıldızları… Dedim ya çakır keyifim bu ara.

Aldım yıldızları, sıraladım sineme dizi dizi. Manasız bir gülüşün koynunda buluverdim sesimi. Yıldızlardan olsa gerek, nasıl da kıpır kıpır yanıyorlar içimde. Göz kırpıyorlar sırayla cebimdeki umutlara. Ne çapkın çıktı şu yıldızlar. Mavi boncuk dağıtmağı düşlerim kalmadı. Neyse ki sarhoş değildim, sessizce konduruverdim kalbimin odalarına.

Baktım hala karanlık bir yerler var. Garnitür olarak ayırdığım üç beş cümle vardı. Çaktım bir cümleyi diğerine eğri büğrü bir merdiven yaptım. Uzattım gök kubbeye. Karanlıkların içinde kulağının kıyısını gösteriyordu ay. Saçından tuttuğum gibi çekip çıkardım onu karanlıklardan. Aman Allah’ım! Elimi yakacaktı heybeti. Gözlerim kör oldu sandım birden. Bu ne ihtişamdı böyle. Derin bir nefes alıp kattım ayı da sineme. Yıldızların yanına yerleştiriyordum ki, bir anda feri kayboldu odamda. Öldürmüş müydüm yoksa ayı, soluğu mu kesilmişti? Yok, yok, Zühre anlattı. “ ay bir ayna, hiçbir marifeti yok güneş olmasa”. Haklıydı belki ama aldım bir kere sineme dursun bakalım bir köşede.

Yeni sözcükler sipariş ettim, biraz da harfler istedim meze niyetine. Bu leyli gecelerin husumeti kırılmaz başka türlü. Dedim ya çakır keyifim bu ara. Sarhoşluğuma ramak kala aklıma düştü Zührenin sözü. Şimdi bu ay içimde karardı kaldı. Yıldızları kıskanıp içine kapanmasın iyice? Yok, böyle olmaz. Benim ne yapıp edip güneşi bulmam gerekiyordu. Ama nerde? Ben bildim bileli gecenin leylisiyim. Bir çare bulmalıydım. Buldum da… Önce harfleri uç uca ekledim, birkaç sözcük döküp sıkılaştırdım. Uzunca bir kement yaptım. Öyle bir çevirip atış yapmışım ki, ben bile kendime şaşırdım. Bir de baktım ki, güneşi kementle yakalayıvermişim. “Ee, kendiliğinden gelmeyen güneşi, kement zoruyla getirtirler böyle” dedim. Güneş ne dese beğenirsiniz? “İçinizde öyle sahte güneşler vardı ki, ben gelmeye hicap duydum. Madem zorla alına koyuluyorum beni ayın yanına götürün. Zira ben geceleri de sizinle olduğumu ancak onunla bildirebilirim”. Öyle de yaptım. Güneşi alıp ayın yanına koydum.

Sinemi delip saçılan şavkın muteber bir ısısıyla yandı yüreğim. Ama ne yanış. Satır satır, dörtlük dörtlük… Artık sarhoş olmuştum. Başım dönüyor, ben dönüyorum, dünya dönüyordu. Aynı yörüngeye nasıl oldu da giriverdik birden. İnsanları görüyorum etrafımda, dönen insanları. Çok içtiğimden midir nedir, sözcükler bir bir dökülüyordu ağzımdan. Bir tanesi vardı ki, en çok o yordu beni. En çok o döktü gözyaşımı şiirlerimin üstüne. Önce yıldızları söküp aldı, sonra ayı ve en nihayetinde de güneşi çıkardı yüreğimden. Artık üçü de elimdeydi. Görebiliyordum. Sonra dile geldi o sözcük. “ Benim adım AŞK”. Ve devam etti. “İki yolun var, ya kalbini onlardan arındıracaksın yalnız benimle yanacaksın ya da onları ben zannedip şiirlerinde yanacaksın”. O anda ayıldım. Bir yanda tüm karanlıkları yırtıp harf harf sözcük sözcük işlediğim aşk satırları, bir yanda hakikat olduğunu hissedebildiğim AŞK…

Gördüğüm bütün insanlar birer birer kaybolmaya başladı. Yıldızlar boyun eğdi, ay sükûnetin kucağında güneşe bakakaldı. Güneş hicabından duyduğu hicapla “ ben bir var bir yoğum, bazen sarı bazen alım,sana aşk sofranda ancak meze olurum” dedi.

Kararımı verdim, ay,yıldız, güneş meze olacaksa aşkta, yemek gerekir aşkı kaşıkla. Ben ise istemem öyle tükenen aşkı. Benim aşkım bende yanmalı. AŞK ı seçiyorum. Varın gidin yolunuza ay, yıldız güneş, insanlar, sözcükler, harfler, heceler, savuşun gidin. Ben AŞK ı seçiyorum. AŞK ile yanmayı seçiyorum. AŞK ile halleşmeyi seçiyorum. Benim adım AŞK. Ben AŞK ile AŞK a yanıyorum.

Elvin ELVİNCE
Haziran 2013
www.kafiye.net