Aşk Etkisi



Aşk, sürmelerinde bahara diplenmiş sızısıdır şafağın. Kucağına sancıdığı kumsalların göğsünden öptüğü ıslaklığıdır. Büluğ bir ışıyıştır, ahh ince bel tütüşünde salınan nefesin şulesidir. Buz mavisi derinliklerin gözesinden içer yalnızlığı. Masmavi şafakların kızaran uçlarından gelinciğin ürpertisine taşar. Ardında acıyı gördüğün rengin şeffaflığı hep kızıla çağlar. Cayır cayır kökleri yanarken o kırmızının en nadide rengini sunar yüreğinize. Kokusu derinlerden gelen bir tadımlık sarhoşluğudur yüreğin. Ah aşk…


Aşk, derinlerden duyulan kokusunda saklıdır gelinciğin. Bir tadımlık doyumsuzluğu ömre bağışlanmış sonsuz hakikatidir sevdanın. El değmemiş sabah güneşlerinin denizlere doğan sancısından alan o kokuyu bir kez almaya tatmaya görsün insan. Ömrünce o sızının gözesinde kaynar, uçsuz bucaksız denizlere kavuşma arzusuyla taşar, kendini aşar. Her kendini aşan hiçliğinde yeniden en başa, yeniden sevmelere döner. Kaç kez sever ki insan. Kaç sonsuza akar ki! Ah aşk… Aşk, insan eli değmeyen o canım ürpertinin renginde yakamozlara kanayan çırpınışıdır zerrenin, avuçlarınızda kalan gidişidir. Son bir iz bırakırcasına, yatışmış denizlerin dingin dalgalarına içini yakan güneşten damlayan fizahıdır. Ah el değmeye görsün, bir daha hiç titremez derinlere, susar sancısını. Çekirdeği sütlenen sabahların zarından kalkar çığlık çığlığa; kuşların göğsünden yağar, yağar da bir daha hiç titremez yüreğe. Güneş görür bir daha alır sevdayı renginden; çırılçıplak kalır diye bir daha titremez. Her göz kırpışınıza saklar yüreğinize dayanamadığı o anları, her göz kırpışınızda yeni yavrulayan serçelerin aşka sevdaya yeniden kanatlanışıyla titrer, için için yanan yüreğin kıpırtılarına. Sonra susar, ara ara gelir değer o canım kokusu ruhunuza. Bir şeyler çırpınır içinizde o an anlayamazsınız, dile getiremezsiniz ama bilirsiniz titrediğini, geldiğini aşkın eşiğinizden içeri baktığını. Bir an bakacak gibi olursunuz; göz göze gelmenin ürkekliğiyle kaçar değgilerinizden, delinir kirpiklerinizin şuranızda yumuşayan simsiyah dokunuşlarıyla. Kanar kan kırmızısı, kanar aşk. Ah aşk…



Aşk, gelinciğin çekirdeğinde filizlenen simsiyah epifitlerin titrekliğinde göğe filizlenen hayalidir sevdanın. Düştüğü yerden şafağın gerisin geri yana yakıla dönen çığlığıdır. Kan kırmızısı dudaklarında bir güzelin yanan ince belli nehirlerin sarhoşluğudur. Ahh aşk…


Aşk, lohusa güvercinlerin sabahında sütlenen ağzıdır yakamozların. Ay ışığında koşturan deli tayların rüzgara kavuşma arzusuyla coşarak köpük köpük çağlayanların derin denizlere boşaldığı yanılgısıdır, düşüğüdür ana rahminde hasretlerin… Ah aşk…


Aşk, titreyişlerini çoktan kokusunu bildiğin; açılışlarına, bir sana kapanışlarına kaptırdığın yalancı baharın çiçeğidir. Hep o çiçeği ararsın konduğun, tattığın, bütün polenlerin balında; o minicik tadı bir nefeslik ölümsüzlüğü ararsın. Bulamazsın bir daha o nefesi bulamazsın hiç. Artık o tat bulaşarak akar gider yeni başlangıçlara. Ve hiçbir başlangıç ilk günlü gibi o ilk nefesin titreyişi gibi başlamaz. Her çiçeğe bir parça bulaşmış eşsiz kokuyu tam anlamıyla hiç birinde alamaz ve ölümsüz suyuna kavuşamazsın. Yaşanan ve biten bir sürü başlangıç yanı başında solarken sen yalnızlığına çekilirsin. Güneş başından aşağı, akşam ağlarken o haline gölgede karnına çekilen iki büklüm o halinde susarsın.


Ah aşk, sonsuz yalnızlığıdır insanın ve o an hiç başlamayan yeni bir başlangıç başlar. Yokluğunda seversin hayalde hasretiyle yana yana gelinciği. Renk vermeye başlar yalnızlığın derinleşen gölgelere. Yaralanır maviler ve en güzel tonunu almaya başlar derinliklerinden sevdanın. Olgunlaşan sızı bir zaman sonra yağmaya başlar dağlandığı kirpiklerin kıpırtısından. Düştüğü yerlerde bahar bahçe denizler yaratılır aşka. O açılan derinliklerin sızlayan denizlerinden öylesi bakar içinize içinize. Baktıkça için için yanar güneşe bağışlar mavilerinizi. Hep için için buğusunda tütsünler diye titreyişlerinize derinden. Sığlar kapanır derinleştikçe derinleşir çırpınışlar safir gölgeler. Diplerinde lazeha sürüleri yıkanır en diplerinde arınan şavkına.

Şavkında kamaşır, güneş kamaştıkça ışır yüzeylere. Üzerinden kalkan hayalin kanadında vurulur aşk. Anlarsın düşen her yaprağında gelinciğin sona biraz daha yaklaştığını. Ve kavuşmak için sona günahlarından bir bir arınman gerektiğini. Gelincik sonsuzluğun huşusunda o gün gelinceye değin yeniden yeşermeyi bekler, yeniden sevmeyi çekirdeğinde sütüyle. Hiç dokunmadığı hiç koklamadığı hiç yürek yüreğe coşmadığı sevdiğini, yaprakları ardında derinleşen o sonsuz gölgenin masmavi derinliğinde bekler. Sütünde dahi titrer lakin kimseler görmez, kimseler bilmez. Bir tek seven bilir. Artık her çiçeğe bir parça bulaşan o gerçeğin sırrındaki hikmeti bilmeden. Bu sebeple arayış sonsuzdur. Etkinin rengini kaybedip nur saçtığı gelinciğin ürpertisiyle…




Filiz Kalkışım Çolak
www.kafiye.net