şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Aşk
Etkisi
Aşk, sürmelerinde
bahara diplenmiş sızısıdır şafağın. Kucağına sancıdığı kumsalların göğsünden
öptüğü ıslaklığıdır. Büluğ bir ışıyıştır, ahh ince bel tütüşünde salınan
nefesin şulesidir. Buz mavisi derinliklerin gözesinden içer yalnızlığı. Masmavi
şafakların kızaran uçlarından gelinciğin ürpertisine taşar. Ardında acıyı
gördüğün rengin şeffaflığı hep kızıla çağlar. Cayır cayır kökleri yanarken o
kırmızının en nadide rengini sunar yüreğinize. Kokusu derinlerden gelen bir
tadımlık sarhoşluğudur yüreğin. Ah aşk…
Aşk, derinlerden
duyulan kokusunda saklıdır gelinciğin. Bir tadımlık doyumsuzluğu ömre
bağışlanmış sonsuz hakikatidir sevdanın. El değmemiş sabah güneşlerinin
denizlere doğan sancısından alan o kokuyu bir kez almaya tatmaya görsün insan.
Ömrünce o sızının gözesinde kaynar, uçsuz bucaksız denizlere kavuşma arzusuyla
taşar, kendini aşar. Her kendini aşan hiçliğinde yeniden en başa, yeniden sevmelere
döner. Kaç kez sever ki insan. Kaç sonsuza akar ki! Ah aşk… Aşk, insan eli
değmeyen o canım ürpertinin renginde yakamozlara kanayan çırpınışıdır zerrenin,
avuçlarınızda kalan gidişidir. Son bir iz bırakırcasına, yatışmış denizlerin
dingin dalgalarına içini yakan güneşten damlayan fizahıdır. Ah el değmeye
görsün, bir daha hiç titremez derinlere, susar sancısını. Çekirdeği sütlenen
sabahların zarından kalkar çığlık çığlığa; kuşların göğsünden yağar, yağar da
bir daha hiç titremez yüreğe. Güneş görür bir daha alır sevdayı renginden;
çırılçıplak kalır diye bir daha titremez. Her göz kırpışınıza saklar yüreğinize
dayanamadığı o anları, her göz kırpışınızda yeni yavrulayan serçelerin aşka
sevdaya yeniden kanatlanışıyla titrer, için için yanan yüreğin kıpırtılarına.
Sonra susar, ara ara gelir değer o canım kokusu ruhunuza. Bir şeyler çırpınır
içinizde o an anlayamazsınız, dile getiremezsiniz ama bilirsiniz titrediğini,
geldiğini aşkın eşiğinizden içeri baktığını. Bir an bakacak gibi olursunuz; göz
göze gelmenin ürkekliğiyle kaçar değgilerinizden, delinir kirpiklerinizin
şuranızda yumuşayan simsiyah dokunuşlarıyla. Kanar kan kırmızısı, kanar aşk. Ah
aşk…
Aşk, gelinciğin
çekirdeğinde filizlenen simsiyah epifitlerin titrekliğinde göğe filizlenen
hayalidir sevdanın. Düştüğü yerden şafağın gerisin geri yana yakıla dönen
çığlığıdır. Kan kırmızısı dudaklarında bir güzelin yanan ince belli nehirlerin
sarhoşluğudur. Ahh aşk…
Aşk, lohusa
güvercinlerin sabahında sütlenen ağzıdır yakamozların. Ay ışığında koşturan
deli tayların rüzgara kavuşma arzusuyla coşarak köpük köpük çağlayanların derin
denizlere boşaldığı yanılgısıdır, düşüğüdür ana rahminde hasretlerin… Ah aşk…
Aşk, titreyişlerini
çoktan kokusunu bildiğin; açılışlarına, bir sana kapanışlarına kaptırdığın
yalancı baharın çiçeğidir. Hep o çiçeği ararsın konduğun, tattığın, bütün
polenlerin balında; o minicik tadı bir nefeslik ölümsüzlüğü ararsın. Bulamazsın
bir daha o nefesi bulamazsın hiç. Artık o tat bulaşarak akar gider yeni
başlangıçlara. Ve hiçbir başlangıç ilk günlü gibi o ilk nefesin titreyişi gibi
başlamaz. Her çiçeğe bir parça bulaşmış eşsiz kokuyu tam anlamıyla hiç birinde
alamaz ve ölümsüz suyuna kavuşamazsın. Yaşanan ve biten bir sürü başlangıç yanı
başında solarken sen yalnızlığına çekilirsin. Güneş başından aşağı, akşam
ağlarken o haline gölgede karnına çekilen iki büklüm o halinde susarsın.
Ah aşk, sonsuz yalnızlığıdır insanın ve o an hiç başlamayan yeni bir başlangıç başlar. Yokluğunda seversin hayalde hasretiyle yana yana gelinciği. Renk vermeye başlar yalnızlığın derinleşen gölgelere. Yaralanır maviler ve en güzel tonunu almaya başlar derinliklerinden sevdanın. Olgunlaşan sızı bir zaman sonra yağmaya başlar dağlandığı kirpiklerin kıpırtısından. Düştüğü yerlerde bahar bahçe denizler yaratılır aşka. O açılan derinliklerin sızlayan denizlerinden öylesi bakar içinize içinize. Baktıkça için için yanar güneşe bağışlar mavilerinizi. Hep için için buğusunda tütsünler diye titreyişlerinize derinden. Sığlar kapanır derinleştikçe derinleşir çırpınışlar safir gölgeler. Diplerinde lazeha sürüleri yıkanır en diplerinde arınan şavkına.
Şavkında kamaşır,
güneş kamaştıkça ışır yüzeylere. Üzerinden kalkan hayalin kanadında vurulur
aşk. Anlarsın düşen her yaprağında gelinciğin sona biraz daha yaklaştığını. Ve
kavuşmak için sona günahlarından bir bir arınman gerektiğini. Gelincik
sonsuzluğun huşusunda o gün gelinceye değin yeniden yeşermeyi bekler, yeniden
sevmeyi çekirdeğinde sütüyle. Hiç dokunmadığı hiç koklamadığı hiç yürek yüreğe
coşmadığı sevdiğini, yaprakları ardında derinleşen o sonsuz gölgenin masmavi
derinliğinde bekler. Sütünde dahi titrer lakin kimseler görmez, kimseler
bilmez. Bir tek seven bilir. Artık her çiçeğe bir parça bulaşan o gerçeğin
sırrındaki hikmeti bilmeden. Bu sebeple arayış sonsuzdur. Etkinin rengini
kaybedip nur saçtığı gelinciğin ürpertisiyle…
Filiz Kalkışım Çolak
www.kafiye.net
Yorum Yapın