BEŞ YAŞINDAYDIM




Beş yaşındaydım, beş bahar yaşamıştım

Karı eksilmeyen yüce dağların koyaklarında

Ak başlı kartal yuvalarında palazlanırdı

Beyaz kalpaklı, siyah çerkeskalı Abrekler

Gökte çarpışan gümüş kabzalı kamaların

Kıvılcımları yağardı parlayan gözlerime

Hayallerim vardı gelecek günlerimden avans

Hani, düşecekti dişlerim, sevimli olacaktım

Sonra saçlarım örülecekti temmuz güneşinde

İnce belli, beyaz gerdanlı bir sülün olacaktım

Ve sevdiklerimin yüreğine usulca süzülecektim


Bitimsiz sevdaların akordeonları eşliğinde

Thamate meclislerinden övgüler duyacaktım

Sabır taşı dedemin sakallarını okşayacaktım

Şömine önünde, köz başında güngörmüşlerden

Arkası yarın ocak başı masallar dinleyecektim

Sevilecektim, övülecektim ve şımaracaktım



Düğün evlerinin sulanmış toprak avlularında

Özgürce koşacaktım elimde kurabiyelerle

Toprak damlarda annemin eteğine tutunarak

Kayan bembeyaz asil kuğuları izleyecektim

Ve ak gerdanlı, nazlı asil bir kuğu olacaktım

Ahhh! Bitimsiz hayallerim, isimsiz çocukluğum…



Islanacaktı biteviye yağmurlarında saçlarım

Yağmurların ki yanağımdan usul usul süzülür

Gözyaşı olur, vedayla damlardı hüzünlü bağrına

Rüzgarın savururdu saçlarımı özgür ufuklara

Pul pul parlardı, göz alırdı güneşi üşüten karın

Avlumdun, evimdin, ekmeğimdin, suyumdun

Ruhumdun, umudumdun ve ezeli yurdumdun



Beş yaşındaydım, beş bahar yaşamıştım

Lakin bu bahar kan sıçramıştı, mayısın al yanağına

Elbruz’un kuban’ın Nart’ların şah damarından

Şebnemler gözyaşı devşirirdi Kafkas ağıtlarından

Eğilmiş, zamanı kolluyor baykuşlar saçaklardan

Köz başında çok acıklı ağıtlar dinlerdim yaşanmış

İç çekerek anlatırdı ninem iç sızısını, hüzünlerini

Zalim Zass’ın malum utanç kör mızrakları ucunda

Kanlı sakallar uçuşurdu rüzgarda, o tepe başında

Suskun dedemin gözlerinden iki damla yaş düşerdi

Düşen iki damla yaş ben olur düşerdim boşluğa…

Yalazlar korkunç resimler çizerdi ürkek yüzümde

Yorgun gözlerimde kaybolunca alevlerin kızıl gölgesi

Vebalı düşlerimi acımasız umacılar basardı zamansız



Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım

Korkunç hışırdardı karanlık ormanların zifiri yaprakları,

Huysuz at kişnemeleri sarardı derinden uzak vadileri

Ve zincir, üzengi, nal sesleri yankılanırdı kulaklarımda

Sonra amansız ağıtlar kaplardı o mehtapsız gökleri

Simsiyah atlılar eğilirdi zifiri yaprakların altından

Zincirleri, üzengileri, gümüşleri parlardı karanlıkta.

Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım.

Yampiri yamyamların nefti gölgesi düşerdi köyüme

Destursuz dalardı isterik cellatlar serçe yüreğime

Gövdemden büyük tekmeler daraltırdı nefesimi

Sızlatırdı kanlı parmakları incecik kaburgalarımı

Ellerinde bilenmiş kinler, keskin ve çelik aletler…

Acımasızca yürek, böbrek, ciğer söker gibi

Yuvamdan, topraktan, kucaktan söküyorlardı

Sevimliydim ama yüzüme bile bakmıyorlardı



Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım

Dipçiklerle süngülerle vurdular ölüm kıyısına

Donmuş bebekleri kucağından bırakmayan anneler

Ölmüş annesinin göğsünde süt arayan bebekler

Kefenlerden metelik damıtan, tamahkar gemiciler…


Et tırnaktan ayrılıyor, yürek kafesten sökülüyordu

Ağlaşıyordu çaresizce kıyıda dolunay yeminlileri…

Ve üşüyordum! Düşüyordum ölüm gemisinden

Azgın dalgalar üstüme köpükten bir kefen geriyordu

Can bu! Tek gözüm eğreti kalıyordu suyun üstünde

Son kez görüyordum balıklara yem atan gemicileri

Ve karışıyordu annemin simsiyah saçları dalgalara

Düşüyordu denize, babamın kıyamet ve soğuk yüzü

Ardından çığlıklar, yüzen kalpaklar, şişmiş cesetler…



Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım

Bir buçuk asırdır kulaç atıyorum yitiklerime

Hıçkırık rüzgar eser Elbruz’dan kesik kesik

Ağlamaklı bir hüzün yayılır mızıka körüklerinden

Ben ağlarım, ardı sıra yaslı karanfiller ağlar

Asil Kafkas kuğuları daha ağır kayar yokluğa

Şimşekler çakar, Çakır’ların kurşun gözlerinde
Ve ben bir buçuk asırdır onları izlerim ümitle



Yetmez meşaleler yakmanız, dualarla anmanız

Yahut kıyılarda kırmızı karanfillerle ağlamanız

Yaslı bedeninizle sarılın yetim, yitik ruhumuza

Çifte su verin çelikten destansı onurumuza

Sözüm olsun ağlamayacağım körpecik bedenime

Üzülmeyeceğim gamzelerime, yetmemiş ömrüme

Kurduğum ve kavuşamadığım yitik hayallerime…

Korkmayacağım ressam Ayvazovski’nin puslu

Fırtınalı, alaboralı hırçın bensiz denizlerinden.


Bir buçuk asırdır uykusuzum, acıyor gözlerim

Uğulduyor kulaklarım, binlerce vurgun yedim

Yoruldum artık uyumak istiyorum, ser yamçını

Al, Elbruz’un yaslı yamacına, usulca yatır beni

Sende yaşamak istiyorum, boğulan çocukluğumu



Şiir/ resim Ergün Bilgi
www.kafiye.net



Bir 2 kişi illüstrasyonu olabilir