Unutama beni


Ahşap bir kasa içinde hiç görmediğimiz yüzlerce insan, çocuklukta kimimiz onları küçücük birer insan, kimimiz onu küçücük insanlardan oluşan bir dünya belledik. Hayal dünyamızda yüzlerce insanı misafir ettik. Basit olanlarının sanki yuvarlak düğmeleri gözü, yandan ayarlama düğmesi kulağı çağrıştırıyordu, sonuçta konuşuyor şarkı da söylüyordu. İnsana benzetilmesi, yadırganacak bir durum da değildi hani. Belki frekans değişimlerinde birbirini kesen ıslık gibi seslerdi ona insan özelliğini kaybettiren. Oysa elektromanyetik dalgaları sese dönüştüren basit bir cihazdı o. Görselliğiyle gözlerimizi dolduran televizyon, tahtını sarsmadan önce yıllarca evimizin baş köşesinde durdu.


Zamanında olağanüstü bir buluştu kanımca. Teknolojinin gelişme dönemlerinde bile, kırsal alanlarda yaşayanlar için hala bir olağan üstülük taşıyordu. Kimi üzerine örtüler örtüyor kimi oyalarla giydiriyordu. Bazen daha net çekmesi için oda oda; yahut sağa sola çevrilerek pencere pencere gezdiriliyordu. Halı dokuyan kızların yanı başında, dükkanlarda tezgahın arkasında, çobanların koltuğunda….


Türk Sanat Musikisi seçmeleri, Türk Halk Müziği parçaları, yurttan sesler korosu, tiyaro canlandırmaları, arkası yarın programları…..özellikle yaşça büyük olanların “Acans” saatleri …

Görsellik olmadığından daha çok ses dikkati çekiyordu belki, bu da ayrı bir gizem sunuyordu gönül dünyalarına. Sesine, tonuna ve konuşmasına göre hayal ediliyordu insanlar. Belki bu görsellikteki sınırlamaların aksine bir hayal zenginliği de doğuruyordu dünyamıza.En önemlisi radyo sunucuları ve ses sanatçıları belli ki yetenekleri yanında iyi bir diksiyon ve ses eğitiminden geçiyordu. Çünkü çoğu belki doğru ve düzgün Türkçe’yi onlardan öğreniyordu. Malesef sayının çoğalması, televizyonun da etkisiyle o ses diksiyon ve gizem de kayboldu.Bu zamanda bile teknolojinin ulaştığı görsel iletişime ayak uyduramayanlardanım. Hala sesin temizliğinden, diksiyon güzelliğinden, sanatçının yahut konuşmacının sesindeki gizemden lezzet arayanlardanım.

Televizyona da haksızlık etmemek gerek lakin sorun şu ki sayı arttıkça kalite düştü. Nostaljik taklidi radyo ile yetinsek de radyoyu, özellikle nostajik radyoyu önemseyenlerdenim.Daha gelişmiş teknolojik ve dijital iletişim araçlarında eksik olan bir şey var gibi…. Bir vefa var radyonun yüzünde. Hatıralara ve yaşanmışlıklara götürüyor insanı. Bazen sulanmış ahşap döşeli bir bekleme odasına, bazen erken vakitte yapılan bir sabah yolculuğuna, bazen evi havalandırıp pencere önü çiçeklerini sulayan bir komşuya …


Son zamanlarda çoğunluğun sadece araç kullanırken dinlediği radyo, Ne kadar basit bir cihaz olsa da içinde büyük bir dünya barındırıyor aslında. Ve şimdi Esmeray’dan unutulmaz bir parça var fonda ” Unutama beni”


Ergun Bilgin
www.kafiye.net