TAŞ, SUYU VE EKKİEMAR

Kayalardan düşen devasa bir kayanın yanında, üzerinde Çince yazıtlar bulunan eski bir gümüş sürahi yatıyordu. İki komşu beş yüz yıldır yan yana yatıyorlardı ama hiç konuşmamışlardı, huzuru bozan ilk kişi oydu:

“Neden bunca yıldır yanımda yatıyorsun?”

Sürahi, “Sadece dağdan inip yolumu kapattığın için buradayım,” diye yanıtladı. “Beni şimdi kim görüyor?” Yoldaki insanlar sadece senin güzel tarafını görecek.

“Ama güneş parladığında, gümüşün parlar.” Hayır! Benim hatam değil, senin. Yani kimse tarafından beğenilecek kadar güzel değilsin.

“Utançının sınırı yok ey taş.” Benim mutsuzluğum senin yüzünden. Tırmanırken neden ayrılmadın?

Bir kayanın üzerinde oturan keçi, konuşmalarını dinleyerek kabul etti:

“Tabii ki yargıç değilim, ama ikinizden de yararlanacağım.”

Yağmur yağdığında tencereye giriyorum ve hava sıcakken kayanın üzerine yatıyorum. Benim de sana ihtiyacım yok

 Bu kadar.

O yüzden benim gibi sahiplerle savaşmakdan gurur duyun.


Henry Dick.


Çeviri/Yayına hazırlayan
Gülzira Şaripova/Yusuf Aslan