Küçücük Yüreğime Zemheride Ateş Düştü




Zemheri ayazında, yüreğim yangın yeri misali,
Çayır çayır, yanmakla meşgul oluyor.
Ellerim buz gibi, tir tir, titriyor.
Kimse ısınsın diye, ellerimi tutmuyor.
Yüreğimse yangınlardan kurtulmanın savaşında,
Mum gibi, erimemek için, çaba sarf ediyor.
Gönül yangınımı söndürmek için,
Ruhumu karlı dağlarda dolaştırıyorum.
Lakin ruhum yanmaktan kurtulmaya çalıştıkça, tenim donuyor.
Gözlerimde yaşlar oluştukça, kirpiklerim buz tutuyor.



Bir türlü dengeyi sağlayamıyorum.
Son günlerde dengem bozuldu.
Beynime format atsam da,
Kalbime yama tutturamıyorum.
Paramparça, derbeder bir sol yanım var.
Ha durdu, ha duracak..!



Bu yangını, kim söndürecek?
Beni, ben gibi, kim anlayacak?
Bu aşka kim katlanabilecek?
Hazana yenik düşen yapraklar misali,
Bende hicrana yenik düşüyorum.
Vuslat vuslat, diye inliyorum.
Dilim lâl olmuşcasına suskun.
Kimseler çığlıklarımı duymuyor.
Ve
Acılarımı hafifletemiyor…



Yüzümde ki çizgiler, sanki hüsranı temsil ediyor.
Aynaya baktıkça, yüzümle yüzleşiyorum.
Yüzüm bana yabancılaşmış.
İçimin, içi canım aklıma takılıyor.
Bir zamanlar benim aynam,
Cemaline bakınca,
İçimi neşeye atandı.
Şimdi aynalara bir bir, darıldım.
Kafam atınca tek tek, kırıp,
Param parça, yapıyorum.
Hırsımı, suçu olmayan yansımalardan alır gibiyim.


İçimde bir yas var.
Sebebi nedir?
Bilemediğim bir yas.
Aslında bu pervasız halimi çözüyorum.
Amma aldırmıyorum.
Ve
Bilmiyormuş gibi, kendimi kandırıyorum.



Sebebim yüreğimi biraz olsun,
Sıcacık yapmaktı.
Bu denli yanacağını, gam dolu olacağını bilmiyordum.
Bir bilseydim eğer,
Hiç kendimi yanar dağa atar mıydım?



Şimdilerde, sessiz hıçkırıklar da var olur muydum?
Böyle böyle, mutsuzluğa dem vurur muydum?
Keşke sol yanım, Ağustos sıcağında,
Beni benden alıp gitmeseydi.
Haziran sıcağında, içim serindi.
Sevdam derindi.
Ayın on dördū’nde şavk vardı.
Dolunay bana doğmuşçasına,
Mehtap sunmaktaydı.




Şimdi, Kasım’da sonbaharı unutup,
Kara kışın matemine bürünmüşcesine,
Yüreğim mutsuzluk makamları eşliğinde,
Eserler çalarken beni, benden alıp,
Hazan yaprakları gibi,
Bir oraya, bir buraya savurup duruyor.
Küçücük yüreğime zemheride ateş düştü.




Onun içindir ki beni, bana sormayın deyip durmam.
Ben, beni unutalı çok oldu, çok!
Eski ben olsaydım eğer,
Kendimi kandırma eserleri icat ederdim.
Şimdi ben..!



Ağlamanın notalarına,
Umutlarımı bağlıyorum.
Kısacık ömrüme kara sevdamı,
Bir de kadehime mey doldurup avunuyorum.
“Ayrılsak ölürüz biz” şarkısı eşliğinde,
Gözyaşlarımı abis’e salıyorum.
Biliyorum ki ummana rest çekecek kadar,
Bitmeyen gözyaşlarım var..!
Umman nedir ki?




Gözlerimde ki dinmeyen yaşların hesabını tutabilir mi?
Abis’ine alıp boğabilir mi?
İçimde ki bitmeyen aşkı yok ede bilir mi?
Vurgun yemişlikte kaybettiğim benliğimi bana geri sunabilir mi?




Hayır, hayır, beni hiçbir şey,
Yârimin gözlerinden akan yaşlar gibi,
Ne beni boğabilir, ne de bana, beni sunabilir.
Beni hiçbir şey avutamıyor.
Yüreğimde cemreler asılı kaldı.
Ve yas tutuyorlar.



Son baharda her taraf sararıp,
Zümrüt yeşilliğini kaybettiler.
Acaba ilkbaharı, bir daha yaşayabilir miyim?
Mevsimler gelip geçiyor.
Kara Kış yakamı bırakmıyor.
Sanki talih kuşum oldu.
Tek tesellim, o güzel bakan yârime,
Bir gün kavuşma hayali kurmalarım.




Bilgehan Emirşanoğlu
www.kafiye.net