Şiir Emek ve Özeleştiri İster


Bazı şiirleri okuyor, bazı video, ses çekimleri dinliyorum ve anlıyorum ki şiir ses, resim veya sözcüklerle salt duygu aktarımı değildir. Çok yavan, tatsız, tuzsuz, ruhsuz bir şiir ne kadar etkileyici bir ses ve üslupla okunursa okunsun yine de bir etkileyiciliği kalıcılığı olmuyor malesef. Aslında bu canlılık emaresi göstermeyene bir oksijen tüpü desteğidir sadece. Destek biterse can da çıkacaktır.

Öyleyse bu sanat da bir birikim, bir yetkinlik, bir özgünlük, bir estetik, bir yetenek, bir üslup… en önemlisi bir emek istiyor. Aklına geleni şiir diye yazanların çoğu: “Efendim, herkes şair geçiniyor, ama inanın şair sayısı az; yok şair! Hani nerde?” şeklindeki serzenişleri, çok beğeninin, yorumun olması, çok paylaşılması v.s bunlar da ölçü değildir; Çünkü bazen bir şiirin çok beğeni, yorum alması yahut paylaşılması etkileyici, kalıcı, edebi şiir olduğundan ziyade onu yazanın kişiliği, cinsiyeti, görüşü, yaşam tarzı, hayata bakışı; şiirin içeriği…v.s çok daha farklı etkenler olabiliyor. Tamam; şiirin “Duyguları coşkuyla anlatan bir tür…” gibi basit tanımı var ancak bu tanım yeterli mi şiir için? Asla! Şiir söz, ses, duygu, imge, musiki, tarih, kültür, estetik… gibi birçok özellikle yoğrulursa şiirdir. Aynı eleştirileri, soruları, kusurları önce kendi şiirime yaparken; başka şiirler için de bunların göz önünde tutulması gerektiğini düşünüyorum.

Mimar Sinan’ı Yavuz’un askerleri Ağırnas’tan aldığı zaman yirmi üç yaşındaydı. Olgundu ama sanatında olgunlaşmamıştı. Ağırnas taş ustalarıyla dolu bir yerdi. Sinan da ustaydı ama önce orduda köprüler inşa ederek uzandı Selimiye’ye yolculuk. Ben Mimarım diye çıkmadı. O; taşları, harcı, ahşabı, camı, mozaiği… öyle farklı bir üslup ve ustalıkla kullandı ki adı tarihe yazıldı, eserleri tarihlere meydan okuyor.


Ergün Bilgi
www.kafiye.net