OKUMAK ÜZERİNE


Okumak, biteviye okumak. Yaratanı öğrenmek, yaratılanı tanımak, eşyayı okumak, kainatı okumak, insanı okumak; sormak, sorgulamak ve daha anlamlı bir yaşama adım atmak için okumak.


Dinimi İslam; okumaya, öğrenmeye, araştırmaya, incelemeye… çok önem vermiştir. Yüce Yaradan, Hazreti peygamberine ilk olarak “Oku” ayetini indirmiştir. Bu ilk ayet elbette bizler için çok anlamlı mesajlar taşımaktadır fakat o mesajları ne kadar alabildiğimiz maalesef tartışma konusudur. Çoğu zaman bildiklerimizi taklit yoluyla öğrendiğimizi hatırlamayız. Taklit çocuk yaşamında önemli bir yer teşkil eder. Keşke kitap okuma alışkanlığı da çocuklarımızın taklit yoluyla biz yetişkinlerden öğreneceği, kavrayacağı bir alışkanlık, bir davranış olabilseydi. Keşke model yetişkinleri daha fazla görebilselerdi karşılarında. Bu konuda maalesef yüreklere su serpecek sözler söyleyemiyoruz. Tabii ki önce öğretmenler, anne-babalar kendimize bir özeleştiri yapmamız; kendimize “ Biz ne kadar okuyoruz, çocuklar elimizde okuma kitaplarını ne kadar görebiliyorlar, bu konuda yeterli bir model miyiz?” sorularını sormamız gerekir.

Kitaba, kütüphaneye önemin verildiği toplumlarda medenilik; kitabın kütüphanenin, okumanın olmadığı toplumlarda bedevilik, cahillik ve ilkellik kol gezmektedir. Toplumların tarihi geçmişleri bu bilinci bizlere vermektedir. Neden okumuyoruz. Evvela günümüzde kitaplardan daha fazla albenisi olan teknolojik ürünler çoğalıyor. Üstelik çocuklar açısından bakıldığında, onların daha çok ilgisini çekebilecek görsel, işitsel özellikler o ürünlerde daha yoğunluktadır. Bu durum kitabı arka sıralara ötelemektedir. Gerek teknolojik ürünler, gerekse kitaplar elbette okumak için sadece birer araçtır. Teknolojik ürünlerin gittikçe artan farklı özellikleri, çocukları ölçüsüz ve kontrolsüz bir şekilde esir almakta; bu ürünlerin okuma, araştırma, inceleme amaçlı kullanımı ise yok denecek kadar azdır. Kitabın sadece okuma ve anlama özelliği vardır. Bu nedenle kitabın yeri her zaman ayrı kalacaktır. O sadece okumak içindir. Çocukların hayatında önemli bir yere sahip olan anne-baba ve öğretmenlere çok iş düşüyor bu konuda. Konuşmasıyla, davranışlarıyla, bilgisiyle, yaşam tarzıyla, insani ilişkileriyle… model olabildikleri takdirde çocuklar da kitap okumak ve onlar gibi olmak isteyeceklerdir. Kitap cana can katan kandır. Kitapsız büyüyen çocuklar susuz büyüyen ağaçlar gibidir.

Okuyarak olayların ve gelişmelerin iç yüzünü öğrenen bir kişi, öncelikle kendine olan güvenini artırır. Bu ise aynı zamanda düşünce ufkunu geliştirip, geniş bir görüş açısı sağlayarak, olayları inceleme yeteneği kazandırır. Ayrıca okuyan kişiler çok okumanın beraberinde getirdiği zengin kelime dağarcığına sahip oldukları için, hikmetli ve etkileyici konuşarak hitap ettikleri kişilerde etki de uyandırırlar. Bu etki ise insanlarla ilişkileri güçlendirmekte, kişiye daha sosyal bir karakter kazandırmaktadır. Dahası, geniş kelime dağarcığı, insanın daha fazla kavramla düşünebilmesini de sağlar. Yani düşünce kapasitesini ve kültür düzeyini artırır. Okumayan insan sadece olaylara kendi salt aklı, fikri ve bakış açısıyla bakarken, okuyan insan okuduğu kitapların yazarlarının bakış açısıyla, tarihi ve toplumsal bir uygarlığın kültür ve bilgi birikimiyle bakarlar. Okumuş bir insanın olaylara bakışı o konuda onlarca, yüzlerce kişiyle istişare ediyormuşçasına bir bakıştır fakat okumayan kişinin bakışı sadece kendi sığ bakışıdır.

Okuma alışkanlığı edinemeyişimizin birçok sebebi var elbette. Kurumlarımız da okumaya teşvik için birçok uygulamalar başlatmış durumdadır. Örnekleri çoktur ama bunlara ek olarak anne ve babaların kendilerinin de katılacağı mutlaka evde okuma saatleri uygulaması gerekir, okullarda öğrenciler kütüphane havasında okuma etkinliği yapabileceği zamanı bulabilmelidir. Özellikle öğretmenlerimiz, tavsiye edilebilecek kitaplardan öğrencilerin merakını uyandıracak, ilgisini çekecek bölümleri seçerek sınıfta okumalı ve merak uyandırmalıdır. Seviyeye uygun, okumaya teşvik edici kitapların seçimi de ayrı bir teşviktir okumak için.

Kitaplar da birer öğretmendir aslında, sessiz öğretmen. Onlar da bizi düşündürür, bize bilgi verirler. Fakat bu bilgiler her zaman kalıcı somut bilgiler olmayabilir veya ezber gibi aklımızda kalmayabilir. Bu okuduğumuzun boşuna olduğu düşüncesini uyandırmamalı bizlerde. Bu konuda bir öğrenci ile hocası arasında şöyle bir diyalog geçer:

Bir defasında hocama dedim ki: “Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”Hocam, bana bir hurma uzattı ve dedi ki: “Bunu ağzında çiğneyip ye. “Yedikten sonra sordu:”Şimdi sen büyüdün mü? :”Hayır,” dedim. Dedi ki: “Büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…”.

Anladım ki, okuduğum kitaplar da öyle dağılıyor;Bir kısmı kelime dağarcığımı zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanımı artırıyor, bir kısmı ahlakımı güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuma incelik katıyor… Her ne kadar ben hissetmesem de.

Okumalıyız kuru malumat için değil; hikmet ve marifet için okumalıyız. Gelecekte iyi bir konuşmacı olmak için, sözün rengini görmemiz, yeşilin sesini duymamız, zamanı yakalamamız, çağa ayak uydurmamız için okumalıyız. Uygar bir topluma kavuşmamız, kimsenin yardımı olmadan kendi ayaklarımızın üzerinde insanca yaşayabilmemiz, içinde bulunduğumuz karanlık denizinden çıkıp, ışığın sahillerinde dolaşmak ve ışığın gölgesinde yaşamamız için, yaratılış gayemizi bilmemiz için, daha anlamlı ve mutlu bir yaşam için okumalıyız. Kendimiz için ebediyetimiz için… Velhasıl var oluşumuz için okumalıyız.


Ergün BİLGİ
www.kafiye.net