Bayram Gülüşlerimiz

Yine de bayramımız bayram olsun. Bir mayıs akşamının bayramında çiçeklenirdi yavruağzı gülüşleri iğdelerin. Kokusu düşerdi burnuma lacivert gecelerin serinliğinde ve kuşkonmaz yeşili yaprakların kadifemsi dokunuşlarında çırpınırdı yüreklerde asılı kalan yüzlerce tatlı, tuzlu ve yakıcı duygular… Kapı ağızlarında dış lamba ışıkları parlardı en güzel kızların saçlarında. Sevginin, dostluğun, özlemin, arkadaşlığın, heyecanın canlılığı koyu ve kısa sohbetlere eşlik ederken en içten kahkahalar yayılırdı yıldızlı gecelerde. Yol boyu gezintilerin içine düşerdi dürülmüş yılların canlı ve eskimeyen en güzel anıları…

Bir güneş yükselirdi mızrak boyu, her sokaktan camiye akan özlemlerin heyecanında. Sonra ebediyet için veda etmiş en yakınlara uzanırdı hasretle vefalar. Bir an önce dertleşmek ve özlem gidermek için sessizce bulurlardı en sevdiklerini yıllar önce bıraktıkları yerlerde. Kimi bir mermerin dibinden seslenir, kimi bir tahta levhanın mavi isimliğinde adını okur, kimi süslü ve yeşil bir demir örgünün başında karşılar en vefalı yakın ve dostlarını. Birbirleriyle hasret giderir lahuti bir hasbihal eşliğinde, gözler gözlere bakar, gözler gözlerde sulanır, eller elleri tutar, eller elleri okşar bir toprağı okşama yumuşaklığında. Özlemler, sevgiler, kucaklaşmalar, bayramlaşmalar, dualar, niyazlar ve nihayet bir kez daha vedalar tüm siluetlere bir bayram hüznüyle ve neşesiyle…

Zaman sokakların, toprak damlı evlerin ve güneşin yandığı ıssız bahçelerin içinden geçer, kalabalık gençlerin gülüşerek çıktığı köşe başlarından bir gölge gibi kayar, heyecan ve yaşama sevincinin alınlarımızda parladığı dönemlere uzanırdı. Çocuklar bırakırdı sevinçlerini ve bahardan kalma seslerini her avluya. Üstlerinde, kah kollarını yutan beyaz gömlekleri, kah ellerini ceplerine soktuğu acer pantolonları ve bir de ceplerinde yaşama sevinci. İnce, uzun ve naylon çorap kılıflarının içinde tatlanırdı iki ucundan kıvrılmış çilek, muz, portakal, nane aromalı şekerleri, renga renk… Grup olmanın heyecanıyla çocukça dostluklar paylaşılırdı en içteninden ve en hesapsızından. Sadece hesabı yapılan gidilen veya gidilmeyen tüm ev ve ailelerden ibaretti. Yorgunluk, üşengeçlik gözlerinin heyecanla parlayan ışıklarının altında ezim ezim ezilirdi. Ve gidilirdi tüm evlere gözlerine bayram gülüşlerini takınarak… Tertemiz süpürülmüş bahçelerden, halka halka serpilmiş suların hafif toprak kokusu yayılırdı genizlere. Sonuna kadar açıktı toprak damlı evlerin maviye, krem rengine boyalı ve ahşap kapıları. Tütün ve limon kolonyası yayılırdı kapı önlerine. Serin, hafif loş, uzun ve geniş bir holden elinde tepsisiyle, bayramlık elbisesiyle ve mütebessim bir çehresiyle süzülürdü evin en güzel kızı. Bazen ince bir takılma, bazen eğilerek pekiştirilen bir samimiyet lutfederdi çocukların pırıl pırıl gözlerine. Ve anılarda hiç unutulmayacak bir hayranlık bırakırdı o yetişkin prensesin, gülüşü, yürüyüşü, sevecenliği, güzelliği ve dostluğu bayram çocuklarının gönüllerinde… Tüm evler düğün evi heyecanından payını alırken, her yaştan insan, hasret gidermenin, saygının, sevginin, samimiyetin en derinini paylaşırdı kapı önlerinde. Küçükler, büyüklerin kolonya kokulu ellerine büyük bir ihtimam ve saygıyla eğildiği “Bayramnız mübarek olsun ” büyüklerin de “Çok bayramlar göresiniz yenim.” diyerek tatlı bir buseyle en güzel sözlü samimiyetlerin pekiştirildiği dönemlerden mavi anlar damlıyor akıllara.


Ya sevdiklerinin evlerine uğramak için hangi zamanın daha uygun ve tenha olacağını hesaplamanın heyecanıyla kıvrılan hisli gençler, onların birbirine sessiz bakışları hala asılı suskun ve toprak sıvalı duvarlarda. Bazen de hafif yarenlik ve takılmaların üretkenliğinde çoğalan bol kahkahalı, gözleri gülen gülüşler yayılıyor yıllar öncesinden…


Bir daha alıp bahçede bir oraya bir buraya koşabilir miyim, sabaha kadar yatağımın altında sakladığım yeni ayakkabılarla.


“Haydi bir koş da bakıyım şu ayakkabılarınla” der misin? “Aaa maşallah nasıl yakışıklı oldu bu yaw!” , “Ooo! Kim bu prenses tanıyamadım, masal ülkesinden mi uçmuş acaba!…” der misin bir kere daha beni sevinçlere boğan en tatlı, en candan abim, babam, annem, ablam…


Bir daha üfleyebilir misin sıcaklığını, samimiyetini, dostluğunu, cömertliğini sana ve nefesine muhtaç ruhuma. Ve bayramlardan bir bayram koyar mısın cebime.


Alın tüm bayram harçlıklarımı veriyorum size. Bir bayram verin bana, içinde insanın, insanlığın, sevginin, saygının, samimiyetin, hoşgörünün olduğu.


Alın tüm harçlıklarımı. Bir bayram verin bana, içinde çocukların yüzdüğü, çocuk seslerinin sokakları boğduğu, sevinçlerin arşa yükseldiği, Küslerin barıştığı, özellikle yaşlıların, hastaların ve kimsesizlerin bayramı olsun ama.


Alın tüm bayram harçlıklarımı veriyorum size, en güzel şekerlerimi, siyah papyonumu, örgülü saçlarımı, yüreğimdeki sevinçlerimi… Güveninizi verin bana, sevginizi, benliğinizi… Bayramım bayram olsun
Tüm bu güzelliklerin kaybolduğu hatta sadece bayramın odalar arasına sıkıştığı günde tüm eş, dost, yakın ve akraba herkesin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Allah
oruçlarımızı, ibadetlerimizi kabul etsin. İnsanlığı bu illetten bir an önce kurtarsın. Buruk bir bayram da olsa devletimizin seksen bir il için aldığı bu kararı milletimizin sağlığı selameti için destekliyorum. Bayramınızın en güzel şekilde geçmesi temennisiyle…


Ergün Bilgi

www.kafiye.net