PARMAK YANIĞI

     …ve  ben öldüm.

     Parmağım yandı. Çok acıyor. Seslensem sesimi duyacak kimse yok. O yüzden bağırmıyorum bile. Gıkım çıkmıyor. Acımı içime atıyorum. Parmağım acıyor. Hep o gözleme tavası yüzünden. O kadar sıcak olmayacaktı. Ne vardı parmağıma değecek kadar yakın olacak. Çok sevmişti? Hayır. Sakarlık mı? Hayır. Neydi o zaman yangının sebebi?

– Ellerine sağlık tatlım. Yemek çok güzel olmuş.

Afiyet olsun canım. Sen salona geç, ben masayı toplayayım. Kahvelerimizi yapıp geliyorum.

“Seni andım bu gece

…… kulakların çınlasın.

…………………………..?”

     Nasıldı bu şarkı bir türlü hatırlayamıyorum. Ama hep de dilimde bu bölüm. Radyoyu açsam ya. Üşeniyorum. Bir an önce mutfaktan çıkıp kahve içmek için sabırsızlanıyorum. Kahvesiz bir yaşam düşünemiyorum. Ellerim bu en son aldığım fıs fıs temizleyici yüzünden mahvoldu. BİM işte. Ne olacak. Güzel diye aldım ama fos çıktı. Ablam tavsiye etmişti bir de. Aspirin diye yazılıyormuş. Her yerde temizlik amaçlı kullanılabilirmiş. Masaya sıkıp bir güzel sildim. Mis mis bile kokmuyor. Ne yapalım kızım  para verdin kullanacaksın. Başka yolu yok. Hadi bakalım kahveleri de yap da git salona. Emredersin canım, iç sesim benim.

     “Seni andım bu gece…”

      -Anne benim karnım acıktı, gözleme yemek istiyorum.

     -Ah benim küçük oğlum, akşam yemeğinde karnı doymamış mı benim kuzumun,  gözleme mi istermiş göbüşü…

     –Şekerim nereye? Dayanamadın değil mi, oğluna gözleme yapacaksın. Yap bakalım. Daha ne kadar oğullarının isteklerini yerine getireceksin. Gelinler olduğu zaman göreceğimm ben seni.

     – E ne yapayım canım çocuk aç mı kalsın. Aç mı uyusun. Kıyamam ben ona. Sen de istersen sana da yaparım.

      Hemen bir yufka. İçine biraz yağ sürelim. Tavayı çıkarıp ısıtalım. Azıcık yağ tavaya ve katlanmış yufkayı tavaya koyup pişirelim. Bir çevir, iki çevir. Ve işte minik oğlumun gözlemesi hazır. Şurasını  da düzeltelim tepsiye koyalım. Servise hazır. Tavayı kenara çekelim derken bir acı. Eyvah parmağım tavanın kenarına değdi. Hemen suyun altına. Nafile. Yandı bir kere. Nasıl da acıyor. Neyse gözlemeyi dörde böleyim de çabuk soğusun. Yavrum hemen yesin.

     Sabah işe git, minik oğlanı okuldan al. Eve gel. Yemek yap. Büyük oğlanla ders çalış. Masayı topla. Masayı sil. Bulaşıkları yıka. Masayı hazırla. Meyve yıka. Kahve fincanlarını yıka.

     -Tatlım kıyma çıkarmıştım. Çocuklar için onu yoğurup köfte yapar mısın sana zahmet. Benim elim yandı yapamıyorum.

     – Ne zaman yandı?

     – Gözleme yaparken, ama iyileşmedi bir türlü. Hala da acıyor.

     – Oğlunun gözlemesi değil mi, ben sana demiştim… köfteleri yaparım hemen merak etme.

     – Sağol canım.

     Bu parmak o kadar çok acıyor ki anlatamam. Uyutmuyor da insanı. Sızlıyor ince ince. Parmak kemiğim kalbimmiş gibi atıyor. Zonkluyor. Her zonklayışta bomba patlıyor. Hani kesseler de kurtulsam diye geçiriyorum içimden. Eşime de bir şey söyleyemiyorum. Yarı uyumaklı sabahı ediyorum. İşyerimi arayıp bugün işe gelemeyeceğimi söylüyorum ve doktora gidiyorum. Kimsenin haberi yok. Oğlumu önce kreşe bırakıyorum. Büyük oğlum okula gidiyor. Eşim işine gidiyor. Ben hastaneden sıra alıyorum ve muayene olmayı bekliyorum.

     Doktor görür görmez teşhisi koyuyor. Şeker hastalarının vücutlarında, herhangi bir organlarında meydana gelen yaralar kolay kolay geçmez, diyor. Şimdilik pansuman edelim. Acil bir durum olursa tekrar gelirsiniz diyor ve beni eve gönderiyor. Ben de gidiyorum tıpış tıpış.

     Acım biraz hafiflemiş olduğu için bir güzel uyuyorum evde. Kimse de yok. Suya da dokunmuyorum. Akşam olmuş bile . Küçük oğlumu babası almış zile basıyorlar.

     -Geldim, geldim.

     – Hoş gelmiş benim erkeklerim. Nasılsınız bakalım.

     – Nasılmış benim minik oğlum, seni çok özledim ben ya.

     – Eline ne oldu şekerim.

     – Bugün doktora gittim, pansuman yaptılar iyileşmesi için. Acil bir durum olursa tekrar gelirsiniz dediler.

     – Küçük bir yanık alt tarafı şekerim. Geçer, geçer merak etme sen.

     – Eee, yemek var mı?

     – Mantı aldım tatlım. Büyük oğlum gelsin, yeriz hemen. Gidip mantı suyu koyayım. Siz yıkarı çıkın elleriniz yıkayın canım. Ben yemeği hazırlarım.

            Seni andım bu gece

     …..kulakların çınlasın.

     –Ben yatıyorum şekerler. Sizlere iyi geceler. Dün gece hiç uyuyamadım da. Şekerim gel parmağıma bakalım, merhem sürmeme yardım eder misin?

     – Tabi canım.

     –Aa ne olmuş buna. Parmağıma baksana. Mosmor. Hemen doktora gidelim.

     – Neden böyle olmuş ki. Sabah doktorda nasıldı?

     – Rengi böyle değildi. Pansuman yapıp gönderdi doktor beni.

     – Hadi gidelim. Çocukları komşuya bırakalım.

     –Ne olmuştur tatlım sence?

     – Bilmem şekerim, doktora sormak lazım. Acilde iyi bir doktor olsa bari. Olmasa da çağırırlar herhalde.

     –Doktor bey ne olmuş parmağıma? Mosmor.

      –Kangrene çevirmek üzere. Hemen müdahale etmek için  sizi ameliyata almak lazım. Ben doktorunuza haber veriyorum. Hemşire hanımlar sizi ameliyata hazırlasınlar.

     – Ne…!  Ameliyat mı? Başka yolu yok mu  doktor bey? Parmağımı mı keseceksiniz?

     –Doktorunuz gelsin son kararı o verecektir muayeneden sonra.

     Doktor bey neler oluyor diyemeden hemşireler gelip beni götürdüler. Çırılçıplak soyunup yeşil elbiseyi giydim. Ameliyat masasına yattım. Boğuluyorum. Nefes alamıyorum. Uyumuşum. Hatırlamıyorum. Bana neler yapıyorlar bilmiyorum.

     Gözümü açmak istiyorum ama zorlanıyorum. Uyumak istiyorum. Midem bulanıyor. Kusmak istiyorum. Ama kusamıyorum. Sadece kuru bir öğürtü. Yutkunamıyorum. Kussam geçecek. Sonunda gözlerimi açabiliyorum. Eşim yanımda.

     -Nasılsın tatlım.? İyi misin? Ben doktora uyandığını haber verip geleyim.

     – ………

     -Geçmiş olsun. Kısa zamanda iyileşeceksiniz. Parmağınız maalesef kangren olmuş. Tüm elinize ve kolunuza yayılmadan önce kesmek gerekiyordu acı sonuçlar doğurmaması için. Narkozun etkisinin geçmesi için sizi bir gün burada misafir edeceğiz. Geçmiş olsun.

     -Teşekkür ederim doktor bey.

     – Hayatım çocuklar ne yaptılar acaba? Aklım onlarda . Ben iyiyim. Eve gidip çocuklarla ilgilensen.  -Tamam canım. Ben gidiyorum o zaman. Hemşirelere yalnız olduğunu söylüyorum. Haberleri olsun. Acil bir durumda zili çalmayı unutmayasın.

     -Tamam canım.  Ben iyiyim. Aslında akşama çıkarsalar ne iyi olur. Neyse doktoru dinleyelim. Kalalım bakalım. Çocukları öp benim için. Onları çok özlediğimi söyle. Merak etmesinler beni. Yarın yanlarında olacağım.

     –Doktor bey, doktor bey!

     –Hastanızın kalp atışları yavaşladı. Bir baksanız iyi olacak.

     -Tamam geliyorum.

     Kalp masajı yapın. Suni teneffüs. Bir, iki, üç. Şimdi. Bir, iki, üç. Şimdi.

     –Eşim nerde? Doktor bey ne oldu?

     -Eşinizi maalesef kaybettik. Kurtaramadık. Başınız sağolsun. Elimizden geleni yaptık. Çok üzgünüm. Bu tarz ameliyatlardan sonra  görülebiliyor malesef. Emboli. Organ kesiklerinden sonra meydana gelmesi normal gözüyle bakılıyor. Bu tür vakalar… olabiliyor maalesef… Üzgünüm. Ne zaman olacağını kestiremiyoruz.

     -Yani eşim yok mu şimdi. Öldü mü?. Çocuklarım… onlara ne diyeceğim şimdi. Anneniz sizi çok özledi, yarın sizin yanınızda olacak demiştim. Öpmüştü anneniz sizi demiştim. Yavrularım…. Anneniz yanınıza gelemeyecek nasıl derim. O, gitti. Bizimle olamayacak. Size gözleme yapamayacak nasıl derim. Nasıl?!…

     –Baba,  annemin üzerine toprak atmayalım. Gözlerine kum kaçar.

     – Abi annem üşümez mi? Eve götürelim annemi, bizimle gelsin. Ona sarılıp uyumak istiyorum. Ben kiminle uyuyacağım abi?

     –Uyumadan önce anne karnım acıktı diyemeyecek miyiz?

     Anne bize gözleme yapar mısın? …



Derya Akar Balcı
www.kafiye.net