GÜL MUCİZESİ

Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal iken,
Pireler berber iken…
Ben bağda üzüm bekler,
Derede odun yükler iken,
Bir varmış bir yokmuş…

Eski zamanların birinde zenginlik içinde yaşayan bir ülke varmış. Bu ülkenin bir de dillere destan kralı varmış.

Bu kral zaman içinde komşu ülke kralının kızıyla evlenmiş.

Bu evliliğe iki ülke halkı da sevinçle karşılamış.

Fakat içlerinden biri varmış ki, bu kişi kraliçeye yıllardır sevdalıymış. Kraliçenin başka biriyle evlenmesi onu derinden sarsmış.

Âşık delikanlı, ülkenin en ünlü büyücüsünün oğluymuş. Böyle olunca da babasından büyüye dair tüm incelikleri öğrenmiş. Amacı kraliçeye büyü yapıp kötürüm bırakmakmış.

Bu niyetle tüm hazırlıklarını tamamlayan delikanlı, bir gece saraya gizlice girip, yaptığı büyüyü kraliçenin suyuna karıştırmış. O gece susuzluğunu dindirmek isteyen kraliçe yanı başındaki sürahiden kana kana su içmiş. Sonra da derin bir uykuya dalmış.

Ertesi sabah uykusundan uyanan kraliçe kendini yatağından kıpırdayamaz bir halde bulunca, çılgına dönmüş.

Kraliçenin feryatlarına koşan kral, karısını o halde görünce şaşkınlıktan ne yapacağını bilememiş.

Tez elden ülkenin en ünlü hekimlerine haber salmış. Fakat ne çare ki hiçbir hekim kraliçenin derdine derman olamamış.

Böyle olunca kral sarayın kütüphanesine girip, başlamış araştırmaya. Araştırmaları aylarca sürmüş. Sonunda gül mucizesinden bahseden bir kitap okumuş.

Ertesi sabah hiç vakit kaybetmeksizin şövalyelerini çağırtmış. Sonra da onlardan gül bitkisini bulup, ülkeye getirmelerini emretmiş.

Krallarının emri üzerine şövalyeler düşmüşler yollara. Az gitmişler, uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler. Dağ bayır aşıp, düz yolda şaşmışlar. En nihayetinde aralarından bir şövalye” yol kenarında durup biraz soluklanalım” deyince hepsi de atlarını bağlayıp, gölgelik bir alana oturmuşlar.

Tesadüf bu ya, oturdukları yer güllerle doluymuş. Bunlar tıpkı krallarının onlara bahsettiği çiçeklermiş.

Bunu gören şövalyeler buldukları tüm bitkileri kökleyip, ülkelerine getirmişler.

Gülleri gören kral sevinçten deliye dönmüş. Şövalyelerini yanına çağıran kral onları birer kese altınla ödüllendirmiş.

Takip eden günlerde de sarayın bahçesi gül bitkileriyle donanmış. Bir müddet sonra çiçek açan gülleri toplatan kral onları kaynatıp, kraliçe için bir karışım hazırlamış.

Karışımdan içen kraliçe tez zamanda ayağa kalkıvermiş.

Kraliçelerinin iyileştiği haberini alan halk, eğlenceler düzenleyip, danslar etmiş.

O günden sonra kral ülkenin dört bir köşesini güllerle donatmış. Bu güller insanlara şifa dağıtmış. Gül mucizesini duyan komşu ülkeler buraya gelip bu bitkiden ülkelerine dikmişler.

Böyle olunca çevre ülkeler rengârenk güllerle bezenmiş. Bu güllerin mis kokusu uzak diyarlara kadar yayılmış.

Onlar ermiş muradına. Biz çıkalım Kaf Dağına…



Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net