MUTLULUK HAPI

Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal iken,
Pireler berber iken…
Ben bağda üzüm bekler,
Derede odun yükler iken,
Bir varmış bir yokmuş…

Eski, çok eski zamanların birinde bir padişah varmış. Bu padişah ülkesini zengin etmek için durmadan hem kendisi hem de halkını çalıştırırmış.

Eee bu kadar çalışmanın sonunda zengin olan insanlar bir müddet sonra mutsuzluk hastalığına yakalanıvermişler.

Ülke para ve altın içinde yüzmesine rağmen bu mutsuzluk neden diyebilirsiniz haklı olarak.

Ne olacak, çok çalışmaktan kendilerine ve çocuklarına zaman ayıramayan insanlar bu hastalığa kapılırlarmış.

Aynı hastalık kralı da ayırt etmemiş. Bir müddet sonra ona da bulaşıvermiş.

Kralın o günden sonra hiç yüzü gülmemiş. Dünya onun için bir zindana dönüşmüş adeta.

Mutlu olabilmek, biraz olsun gülmek için önceleri saraya soytarılar çağırmış. Soytarılar ne kadar hünerleri varsa kralları için sergilemişler. Fakat kralın yüzü birazcık dahi olsa gülmemiş.

Sonunda olanlar olmuş. Kral odasına çekilip, yatağına yatmış. Günlerce de yatağından dışarı adımını atmamış.

Bu hastalık bir tek kişiye bulaşmamış. O da kralın kızı Simormuş.

Simor babasının ve halkının bu durumuna çok üzülüyor, tek başına çareler arayıp duruyormuş.

Ülkenin bu durumundan haberdar olan komşu ülke kralı atını hazırlatıp, düşmüş yollara. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Dağ bayır aşarak hastalıklı ülkeye varmış.

Ülke tıpkı söylenildiği gibi neşesiz ve ruhsuzmuş. Sokaklarda bir Allah’ın kulu yokmuş. Herkes evlerinde mutsuz mutsuz yatmaktaymış.

Buna üzülen genç kral soluğu sarayda almış. Saray halkının da aynı durumda olduğunu görmüş.

Muhafızlara kralı görmek istediğini söyleyince Muhafız karşılık olarak:

“Kralımız çok mutsuz. Kimseyi odasına kabul etmiyor. İsterseniz sizi kızı Simor’a götüreyim!” Demiş.

Bir müddet sonra Simor’un huzuruna çıkan genç kral durumu bir de prensesten dinlemiş.

Prensesin anlattıkları içler acısıymış.

Bunun üzerine genç kral yanında getirmiş olduğu hapı Simor’a uzatmış ve:

“Bu hapa biz mutluluk hapı diyoruz. Artık bu hapı kullanmayan ülke neredeyse kalmadı.

Bunu babanıza içirin. Ardından da halka dağıtırsınız.” Demiş.

Hapı alan Simor doğruca babasının odasına girmiş. Ona hemen hapı içirmiş. Kral denilenler gibi hemen ayağa kalkmış.

Simor hapın işe yaradığını görünce, vakit kaybetmeden onu halkına dağıtmış. Hapı içen halk tıpkı eskisi gibi oluvermiş.

Bir müddet sonra bu haptan tonlarca üretilmiş.

Hapı içen halk hiç mutsuz olmuyormuş fakat kısa sürede ölüyorlarmış.

Bu durumu araştıran Simor, halkının bu haptan almasını yasaklamış.

Mutsuzluğa çare olarak da insanları az çalıştırıp, az harcama yaptırmış. Böyle olunca insanlar hem kendilerine hem de çocuklarına vakit ayırabilmiş. Kral da aynı durumdaymış.

O günden sonra ülke halkı az paralı fakat mutlu bir yaşam sürmüş.

Onlar ermiş muradına. Darısı eremeyenlerin başına…



Hacer taner Bulut
www.kafiye.net