KELEBEK ADASI

Harda hurda, eşeği yedirdik kurda,

Altmış tarla buğday.

Yedim karnım doymadı.

Denizi çorba ettim.

Gemiyi kepçe ettim,

Yedim, içtim, yüzüm gülmedi.

Yediler yemiş, parayla biter her iş.

Akdeniz’in martısı,

Karadeniz’in haritası,

Zeytinyağının tortusu.

Hoştur pilavın yoğurtlusu.”

Bir varmış, bir yokmuş. Eski zamanların birinde bir ada varmış. Bu adada sadece kelebekler yaşarmış. Bu kelebeklerin Simra adında kraliçeleri varmış.

Kraliçe Simra, adaletli ve merhametli bir kelebekmiş. Halkına asla kötü davranmazmış. Bütün bunların yanında çok ta çalışkan bir kelebekmiş.

Kelebek adasını güzelleştirmek için elinden geleni yaparmış.

Dünyanın dört bir yanından insanlar Kelebek Adasını görmeye gelirmiş. Her gelen turist kelebekler için bol yiyecek bırakıp giderlermiş.

Gel zaman, git zaman bu adaya kötü niyetli bir turist gelmiş.

Kelebeklerin güzelliğine hayran kalan hırsız, elindeki cam fanusu çıkarmış. Sonra da içini kelebeklerle doldurmuş.

Ardından, fanustaki kelebekleri götürüp, kelebek serasına koymuş.

Bu sera para kazanma amaçlı kurulan bir seraymış. Sera sahibi de bu, hırsızmış.

Oradan, buradan çaldığı kelebekleri serasında sergilermiş. Böylelikle turistlerden para kazanırmış.

Kraliçe Sirma Kelebek Adasını dolaşırken, bir şey dikkatini çekmiş. Kelebeklerin en güzelleri ortalıkta görünmüyorlarmış. Sonra, bir koşu kelebeklerin kaldığı evlere bakmış. Fakat kelebekler evlerinde de yokmuş.

Hiç vakit kaybetmeden, adanın görüntüsünü alan kameraya bakmış. Meğer kelebekleri yan köydeki, sera sahibi kaçırmış.

Bunun üzerine güvenlikten sorumlu kelebekleri toplayıp, seraya baskın düzenlemişler.

Havalandırma deliğinden girip tüm kelebekleri tek tek kurtarmışlar.

O gün tüm kelebekler, evde olmanın mutluluğunu yaşamışlar.

Hırsıza ne mi olmuş?

O gün, başka bir yerde hırsızlık yaparken yakalanmış. Sonra da demir parmaklıkların ardında cezasını çekmiş.

Onlar ermiş muradına. Biz çıkalım kerevetine.



Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net