PERİ KIZI LAYLA

Evvel zaman içinde… Kalbur saman içinde… Develer tellal iken… Pireler berber iken… Ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanırken… Çok eski zamanların birinde periler gezegeni varmış.

Bu ülkede birbirinden güzel, birbirinden yetenekli binlerce peri yaşarmış.

Bu perilerin arasında Layla adında iyi yürekli, alımlı ve yetenekli bir peri varmış.

Layla büyük annesi Toroni’nin yanında yaşarmış.

Toroni, görmüş geçirmiş, deneyim sahibi yaşlı bir periymiş. Burada torunu Layladan başka hiçbir şeyi yokmuş.

İkisi mutlu mesut günlerini küçük kulübelerinde geçirirlermiş.

Bir gece Layla:

‘’Büyük anneciğim! Bana insan gezegenini anlatır mısın?’’ Demiş.

Toroni:

‘’Hayırdır Layla! O gezegenin nesini merak ediyorsun?’’ Diye sormuş.

Layla:

‘’Her şeyini merak ediyorum büyük anne. Sen orayı görmüşsün. Gören gözlerinle orayı bana anlat ne olur!’’ Demiş.

Layla’nın ısrarlarına dayanamayan Toroni başlamış anlatmaya:

‘’Yıllar, yıllar evvel tesadüfen yolum o gezegene düştü. İndiğim yer kalabalıktı. İnsanlar bir yerlere yetişmek için sağa sola koşuşturup duruyorlardı. Anneler bebeklerini ’’çocuk yuvası ‘’denilen kocaman bir binaya bırakıyorlardı. Tüm bebekler annelerinin arkasından feryat figan ağlıyordu. Fakat annesinin çalışıp, eve ekmek getirmesi gerekiyordu. Artık babaların çalışması da yeterli gelmiyordu.

Bu görüntüler çok canımı sıkmıştı. Usulca oradan ayrıldım. Caddenin karşısına geçmek istedim. O da ne? Vızır vızır geçen arabalar benim kaşıya geçmeme bir türlü fırsat vermiyordu. Baktım geçemeyeceğim, hemen kanatlarımı açtım. Sonra da uçarak karşı kaldırıma geçtim. Orada açlıktan kemikleri çıkmış, boylu boyunca yatmakta olan köpekleri gördüm.

Dayanamayıp sordum:

‘’Hayırdır köpek kardeşler! Bu haliniz ne böyle?’’

Aralarından en yaşlı olanı cevap verdi:

‘’İşte gördüğün gibi aç ve susuzuz.’’ Dedi.

Dayanamayıp yanımdaki son ekmek parçasını onlara uzattım. Ekmeği birer lokmada mideye indiriverdiler.

Bir an durdum. Düşündüm. Burada yaşananlar için elimden ne gelebilirdi diye. Fakat aklıma bir şey gelmiyordu. Sonra da yaşlı gözlerle gezegenimize döndüm.’’ Demiş.

Layla yaşlı Toroni’nin anlattıkları karşısında ne yapacağını şaşırmış. Bir şeyler yapmalıymış.

Bu düşünceler beynini kemirirken uykuya dalmış.

Sabahın ilk ışıkları odasına dolar dolmaz gözlerini açmış. Bir çırpıda yataktan kalkmış. Doğruca kraliçenin sarayına gitmiş.

Kraliçenin huzuruna çıkıp:

‘’Saygı değer kraliçem! Bu gün buraya çok önemli bir konuda görüşmek için geldim.’’ Demiş.

Kraliçe Tuvarsa merakla:

‘’Söyle bakalım, benim iyi kalpli perim!’’ Demiş.

Layla kraliçenin sözlerinden cesaret bularak insan gezegeninin perişanlığını anlatmış.

 Kraliçe Layla’nın sözleri üzerine:

‘’Ah Laylacığım! Yıllar evvel ben de senin gibi insan gezegeninin durumuna üzüldüm. Üzülmekle de kalmayıp gezegeni incilere, yakutlara ve altınlara boğdum. Zenginliğe kavuşan insanoğlu önceleri çok mutluydu. Fakat zamanla daha fazlasını istemeye başladı. Üstelik kendilerinden güçsüz ve aciz gördüklerine acı çektirmeye başladılar. İşte o gün anladım ki, insanoğlunun ihtiyacı zenginlik değil. Onların tek ihtiyacı iyi bir kalp, merhamet…

Fakat benim onları, bu durumdan kurtarabilmem için tek bir hak verilmişti. Onu da inciler, altınlarla harcamıştım. O günden sonra bir daha dünya gezegenine gitmedim. Ne haldeler hiç bilmem.’’ Dedi.

Kraliçesini sabırla dinleyen Layla:

‘’Ne olur bana bir fırsat verin kraliçem. İnanın sizi mahcup etmeyeceğim.’’ Demiş.

Kraliçe Tuvarsa:

‘’ Peki, Layla! Sana iki gün müddet. Bu süre zarfında ne yapmayı, düşünüyorsan yap’’ Demiş.

Layla, insanların kalbine iyilik tohumları ekip geleceğinden bahsetmiş.

Tuvarsa onu sevgi dolu ve umutla uğurlamış.

Layla o günün akşamı, dünya adlı gezegene uçmuş. Tek tek evlere girmiş. Her insanın kalbine iyilik tohumları ekmiş. Sonra da sevinçle oradan ayrılmış.

Periler gezegeninde girer girmez bir ‘’ohh!’’ çekmiş. Hemen büyük annesine olanı biteni bir çırpıda anlatıvermiş.

Sonra da Kraliçe Tuvarsa’nın huzuruna çıkıp yaptıklarını anlatmış.

Kraliçe:

‘’Aferin Layla! Seninle guru duyuyorum. Umarım, ektiğin tohumlar bir an önce yeşerir.’’ Demiş ve başını sevgiyle okşamış.

Kraliçeyi selamlayan Layla sevinçle oradan ayrılmış.

O günden sonra Laylanın ektiği tohumların bazıları yeşermiş, bazıları çürümüş. Layla umutla çürüyen tohumların yerine ısrarla yenilerini ekmiş.

İşte o gün bu gündür ektiği iyilik tohumlarının yeşereceği günü bekler dururmuş.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana, biri de kalbinde iyilik tohumları yeşertene.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net