KRALİÇE ÜMORAY

Bir varmış, bir yokmuş. Çok eski zamanların birinde bir ülke varmış. Bu ülkenin verimli toprakları, yemyeşil ormanları, masmavi denizi varmış. Toprağından yemiş, ormanından bal, denizinden de bol bol balık gelirmiş.

Böyle güzel bir ülkenin de iyi yürekli, merhametli ve çok yakışıklı bir kralı varmış.

Halk krallarını çok sever, onun başına kötülük gelmesinden korkarmış.

Gel zaman, git zaman ülkeye Ümoray adında güzeller güzeli bir prenses ziyarete gelmiş. Gelirken yanına altın işlemeli kocaman bir sandık getirmiş. Sandığın içi mücevherler ve değerli eşyalarla doluymuş.

Kral, prensesi sarayına alıp, onu kraliçeler gibi ağırlamış. Bu ilgi Ümaray’ın çok hoşuna gitmiş. Onun niyeti kralı kendine âşık edip, ülkenin başına geçmekmiş. Düşündüğü gibi de olmuş. Kral ona deliler gibi âşık olmuş.

Sarayda bir hafta kadar kalan Ümoray, kraldan müsaade isteyip, ülkesine dönmüş. Kral Ümoray’ın gitmesine çok üzülmüş.

Aradan aylar geçmiş. Ümoray’ın hasretine dayanamayan kral, bir sabah askerlerine:

‘’Askerlerr! Tez elden hazırlık yapın. Prenses Ümoray’ın ülkesine yolculuk yapacağız. Altın kaplamalı sandığa da değerli mücevherlerle doldurun!’’ Demiş.

O günün akşamı yola çıkan kral ve askerleri, ertesi sabah Prensesin ülkesine varmış.

Karşısında kralı gören Ümoray sevinmiş gibi yaparak kralı sarayına almış. Onları en güzel şekilde ağırlamış.

O günün akşamı kral Ümoray’ı eş olarak kendisinde istemiş. Ümoray hiç düşünmeden teklife ‘’evet’’ yanıtı vermiş.

İsteme merasiminin, ardından bir hafta geçmiş. O hafta sonunda sarayda düğün dernek kurulmuş.

Kral ile kraliçe kırk gün kırk gece düğün yaptıktan sonra dünya evine girmiş.

Önceleri kral ile kraliçe çok mutlularmış. Fakat zaman içinde Ümoray, krala gerçek yüzünü göstermiş.

O, kötü kalpli, merhametsiz, para düşkünü biriymiş.

Aralarındaki anlaşmazlık aylarca sürmüş.

Bir gün Ümoray kralı gizlice zehirlemiş.

Krallarının ölüm haberini alan halk üzüntüden kahrolmuş.

Aylar ayları, yıllar yılları kovalamış. Artık ülkeyi Ümoray yönetiyormuş.

Ümoray’ın yönetiminde halk açlık ve sefalet içinde yaşamaya başlamış. Kraliçeleri ise bolluk ve zenginlik içinde yaşamaktaymış. Halkının bu durumu onun umurunda bile değilmiş.

Bu duruma dayanamayan halk bir gece isyan çıkarıp, sarayı basmış. Ümoray’ı esir alan halk onu ülke dışındaki bir zindana hapsetmiş.

Sonra da kendi içlerinden seçtikleri, bir delikanlıyı kral olarak ülkenin başına geçirmişler.

O günden sonra ülke tekrar eski, mutlu, huzurlu ve bolluk dolu günlerine kavuşmuş.

Onlar ermiş muradına, darısı eremeyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net