YARIŞ ATI SERMO

Bir varmış, bir yokmuş… Allah’ın günü çokmuş. Çok eski zamanların birinde Sermo adında kendini beğenmiş, kibirli mi kibirli bir yarış atı varmış.

Sermo öyle böyle sıradan bir yarış atı değilmiş. O, katıldığı tüm yarışları birincilikle bitirir, sahibine, altın madalyalar ve bol bol para kara kazandırırmış. Bütün bu başarılar onu şımarık ve küstah bir ata dönüştürüvermiş.

Öyle küstahmış ki etrafındaki hiçbir atla konuşmaz, onlarla alay eder dururmuş.

Gel zaman git zaman bizim Sermo bu hızlı tempoya dayanamayıp, hastalanmış. Sahibi onu en ünlü veterinerlere göstermiş. En kaliteli yemlerle beslemiş. Fakat Sermo bir türlü iyileşemiyormuş. Üstelik her geçen gün halsizleşiyor, bitkin düşüyormuş.

Sermo’nun sahibi onun, iyileşebilmesi için çuval dolusu paralar dökmüş. Bir müddet sonra o da Sermo’dan umudunu kesmiş.

Bir gün Sermoya:

‘’Yeter artık! Sana döktüğüm paralar boyumu aştı. Budan böyle seninle uğraşmayacağım. Bu gün senin yerine sağlıklı, genç bir yarış atı aldım. Bu gün burayı terk edersen çok memnun olurum.’’ Demiş.

Sahibinin bu sözleri Sermoyu derinden yaralamış. Hiç vakit kaybetmeden oradan ayrılmış. Düşmüş yollara.

Ayakları Sermoyu güçlükle taşıyormuş. Üstelik karnı fena halde acıkmış. Açlık hissi onu yol kenarındaki buğday tarlasına sürüklemiş. Buğday başakları enfes görünüyormuş. Bir hışımla tarlaya dalmış. Artık gözü başaklardan başka hiçbir şey görmez olmuş.

Bir müddet sonra karnı doymuş. Kafasını kaldırıp etrafına bakınmış. O da ne? Tam karşısında gözlerini ona dikmiş, şaşkın şaşkın ona bakan bir eşek durmuyor mu? Hemen kendine çeki düzen verip:

‘’Merhaba eşek kardeş! Kusuruma bakma. Seni farketmemişim. Ben Sermo. Ya siz kimsiniz?’’ Diye peş peşe sorular sormuş.

Eşek:

‘’Merhaba Sermo! Ben de Eşek Satir. Bu tarla Durna Ananın buğday tarlası. Ben de onun emektar eşeğiyim.’’ Deyince Sermo:

‘’Şeyyy! Ben çok aç olduğumdan, tarlaya izinsizce dalıverdim. Çok özür dilerim. Borcum neyse çalışır öderim.’’ Demiş.

Bunun üzerine Satir:

‘’Yo, yo! Korkma canım. Durna Ana öyle senin bildiğin insanlardan değildir. O, herkesi sever. Bizlere karşı aşırı bir düşkünlüğü vardır. Meraklanma sen. Karnını iyice bir doyur hele!’’ Demiş.

Satiri’in bu sözleri Sermoyu çok rahatlatmış.

Satir merakla:

‘’ Pardon Satir kardeş! Merakımı hoş görürsen sana bir şey sormak istiyorum.’’ Demiş.

Sermo:

‘’Tabi tabi. Sorabilirsin.’’ Deyince Satir:

‘’Hayrola seni hangi rüzgâr attı buralara? Sen pek bizlere benzemiyorsun. Bakımlısın.’’

Sermo içini çekerek, başından geçenleri Satire bir bir anlatmış. Hem anlatmış, hem ağlamış.

Sermo’nun başına gelenler Satir’i derinden etkilemiş. Sonra da:

‘’Bak ne diyeceğim Sermo kardeş! İstersen sen de bizim çiftliğe gel. Bizimle orada yaşa.Durna Ana daha önce de dediğim gibi çok iyi kalpli biridir. Ne dersin? Var mısın benimle gelmeye?’’ Diye sorunca Sermo:

‘’ Çok naziksin Satir kardeş. Zaten kalacak bir yerim yok. Durna Ana da kabul ederse, neden olmasın!’’ Demiş.

Sonra da ikisi birlikte düşmüşler yollara. Az gitmişler, uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler. Vara vara çiftliğin kapısına varmışlar.

Kapıda önünde Durna Ana bir şeylerle uğraşmaktaymış. Onları görünce:

‘’ Hoş geldin Satirciğim! Bu arkadaşta kim? Bizi tanıştırmayacak mısın?’’ Demiş.

Satir Sermo’yu,Durna Anaya tanıtmış. Sonra da Sermo’nun başına gelenleri ona anlatmış.

Durna Ana Sermo’yu, nasırlı elleriyle okşamış. Sonra da:

‘’Sermocuğum! Burada canının istediği kadar kalabilirsin. Rahatına bak emi!’’ Demiş.

Sermo sevinçle Durna Anaya sürtünmüş.

Satir ile Sermo çiftliğe girmiş. Satir çiftlikteki hayvanlara Sermoyu tanıtmış. Onun başından geçenleri, onanlara anlatmış.

O günden sonra Sermo çiftlikte mutlu mesut yaşamış. O, artık küstah bir at değilmiş. Her zaman alçak gönüllü, her zaman uysal başlı olmuş. Arkadaşları onu çok seviyor, saygı duyuyorlarmış. Sermo da onlara yarış anılarını, anlatır dururmuş.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana biri de dinleyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net