BÜYÜLÜ ORMAN

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Eski zamanların birinde, büyülü bir orman varmış. Bu ormana kim girerse büyülenmiş bir halde çıkarmış.

Gel zaman, git zaman yolu bu ormana düşen fakir bir delikanlı gördükleri karşısında şaşkına dönmüş.

Onun o, hayret dolu bakışları karşısında kahkahalarla gülen peri kızları:

‘’Bakın, bakın! Ne kadar da şaşırmış görünüyor.’’ Diye onunla alay etmişler.

Peri Kızlarını gören delikanlı, onların güzellikleri karşısında nasıl davranacağını bilememiş.

Peri Kızlarından biri:

‘’Hayrola yakışıklı! Seni hangi rüzgâr attı bu ormana?’’ Diye sormuş.

Delikanlı cevap olarak:

‘’Sormayın kızlar! Ülkede yaşayan herkes, bu ormanın ne kadar garip olduğunu anlattı durdu. Ben de merakıma yenik düşüp, kendimi burada buluverdim. Hem fena mı? Bak sizin gibi güzel kızlarla tanıştım! ’Diyerek tebessüm etmiş.

Peri Kızlarından en alımlı olanı söze karışıp:

‘’Evet, delikanlı! Burası söylenildiği gibi garip bir ormandır. Buraya giren kötü kalpli insanlar, ormanın hep kötü yüzünü görürüler. İyi insanlar ise, tam tersi iyi yüzünü görürler.’’ Demiş ve sırtını dönüp, altın kaplamalı devasa bir sarayın kapısına doğru yönelmiş.

Peri Kızı’nın güzelliği karşısında büyülenen delikanlının ayakları, istemsiz olarak onu takip etmiş.

Peri saraya girer girmez, o da kendini sarayda buluvermiş.

Sarayın içi, pırlantalar, yakutlar, elmaslar ve incilerle kaplıymış.

Peri Kızı, şaşkınlıkla etrafı seyretmekte olan delikanlıya dönüp:

‘’ Ne duruyorsun? Hadi gel! Beni takip et.’’ Deyince, delikanlı kızın peşi sıra gitmiş.

Kız onu, küçük ve karanlık bir odaya sürüklemiş.

Delikanlı önce, odaya girip girmemekte tereddüt etmiş. Sonra da:

‘’ Şeyyy! Ben girmesem olmaz mı?’’ Deyince kız:

‘’Hadi korkma! Gir içeriye. Eğer göründüğün gibi iyi biriysen bu oda saraya dönüşecek. Yok, eğer kötü kalpli ve yalancı biriysen bu oda sana hapis görevi görecek. Ne zaman ki kötülüklerinden arındın, işte o zaman buradan çıkabileceksin.’’ Demiş.

Delikanlı tereddüt ederek odanın kapısından girmiş. Girer girmez odanın kapısı kapanmış. Oda bir anda zindana dönüvermiş.

Bu durum karşısında korkuyla titreyen delikanlının aklına yıllar evvel çalmış olduğu tavuklar gelmiş. Sonra da anacığına söylediği yalanlar…

Bu düşünceler, beynini kemirirken, gözlerinden pişmanlık dolu gözyaşları süzülüvermiş.

Günler günleri, aylar ayları kovalamış. Delikanlı her gün olduğu gibi yine ağlamaya başlamış. O da ne? Bir anda gözyaşları küçük birer inci tanesine dönüşüvermesin mi?

 Bir anda oda aydınlanmaya başlamış. Odanın her yeri pırıl pırıl elmaslar, inciler ve yakutlarla dolmuş.

Bu duruma sevinen delikanlı kapıya koşmuş. Kapı kendiliğinden açılmış.

Kapının önünde onu, anası ve tavuğunu çaldığı komşusu karşılamış.

Onları gören delikanlı, sevinçle ayaklarına kapanmış. Sonra da defalarca onlardan özür dilemiş.

Delikanlıyı affeden anası ve komşusu onu kollarından tutup yerden kaldırmış.

Sonra da bir anda kendilerini evlerinde buluvermişler.

O günden sonra delikanlı bir daha asla yalan söylememiş.  Başkasının malına  da bir daha el uzatmamış.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım Kaf Dağına.

 

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net