KRAL ALİCAN İLE KRAL BATTAL

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Eski zamanların birinde komşu iki ülke varmış. Bu ülkelerin birer de kralları varmış.

Bu krallardan biri çok saf ve iyi niyetliymiş. Diğeri ise kurnaz ve hırslı bir kralmış.

Saf olanının adı Alican, kurnaz olanınki ise Battalmış.

Alican’ın krallığındaki ülke halkı, var gücüyle çalışır, ekmeğini taştan çıkartırmış. Üstelik Alican da onlarla birlikte durmaksızın çalışırmış. Halkı krallarının çalışmasını hiç yadırgamazmış.

Battal’ın krallık yaptığı ülke halkı da tıpkı kralları gibi kurnaz ve para düşkünü kişilermiş. Üstelik çalışmayı hiç sevmezlermiş. Bu para düşkünlükleri onları çalıp, çırpmaya yöneltmiş.

Gel zaman, git zaman, Kral Battal halktan aldığı vergiyi iki katına çıkartmış. Bu vergiler halkı, daha çok hırsızlık yapmaya sevk etmiş. Bu olaylar,yeni olayların habercisiymiş sanki.

Tahmin edildiği gibi, bir müddet sonra halk açlık ve yoksulluk içinde kıvranmaya başlamış. Üstelik çalınacak bir şey de kalmamış. Bunun üzerine ülkenin ileri gelenleri bir araya toplanmış. Sonra da bu ülkeyi terk edip Kral Alican’ın ülkesine yerleşmeye karar vermişler.

Onlar karar aladursun, biz gidelim Alican’ın ülkesine.

Kral Alican halkıyla birlikte gece gündüz demeden çalışır, didinirmiş. Bunun yanında halkından hiç vergi almazmış. Bu sebeplerden ötürü halk huzur içinde yaşamını sürdürürmüş.

Aradan aylar geçmiş. Komşu ülkenin halkı akın akın, Alican’ın ülkesine gelmiş. Alican merhametli ve yardımsever olduğundan, bu insanları sorgusuz sualsiz ülkesine kabul etmiş.

Fakat Kral Alican’ın, tek bir şartı varmış. O da çalışmakmış. ‘’Bu ülkede çalışmayana ekmek yok!’’ Demiş.

Komşu ülkenin insanları, Kralın bu şartını istemeye istemeye kabul etmiş.

Zaman geçtikçe bu insanlara çalışmak ağır gelmeye başlamış. Çünkü bu ağır işler onlara göre değilmiş. Onlar yıllarca çalışmadan yaşamaya alışmış.

Bu yaşananlar Alican’ın hiç hoşuna gitmemiş.

Bir gün hepsini sarayına davet etmiş. Sonra da:

‘’Anlaşılan sizlerin çalışmaya niyeti yok. Bu dururumda sizi zorla çalıştıramam. En güzeli sizlerin her birerinizi bir eve yerleştireyim. Size, benim halkım bakacak. Siz, gün içinde canınızın istediği gibi hareket edeceksiniz.’’ Demiş.

Kralın bu kararı halkın pek hoşuna gitmiş.

Alican da hiç vakit kaybetmeksizin, bu insanları teker teker evlere yerleştirmiş.

Günler günleri, aylar ayları kovalamış.

Çalışmayan, komşu ülke halkı gün geçtikçe miskinleşmiş, oburlaşmış. Zamanla yürümeye bile halleri kalmamış. Üstelik her geçen gün de türlü türlü hastalıklara yakalanmaya başlamışlar.

Aralarından biri Kralın huzuruna çıkıp:

‘’ Sevgili Kralım! Ne olur bizi affet! Bizleri işsizlik hasta etti. Ne olur bize iş göster. İş göster ki kendimize gelelim.’’ Demiş.

 Kral Alican bu konuşmalar karşısında şaşırıp kalmış. Bir o kadar da sevinmiş.

Hemen gidip her birerine bir iş gösterip çalışmalarını söylemiş.

Canla başla çalışan komşu ülke halkının ne hastalığı kalmış, ne de oburluğu. Hepsi de sağlıklı ve çevik insanlar haline gelmiş.

Haa! Bu arada unutmadan söyleyeyim! Bizim Kral Battal da yalnızlık ve sefalet içinde kıvranır dururmuş. Bir gün kendi kendine:’’ Bu halimden bıkıp usandım. Yalnızlık Allah’a mahsusmuş. İyisi mi bende tıpkı halkım gibi gidip, Alica’nın ülkesine yerleşeyim.’’ Demiş.

Hiç vakit kaybetmeksizin düşmüş yollara. Kısa sürede Alican’ın ülkesine varmış. Kralın huzuruna çıkıp, yaşadıklarını bir bir anlatmış.

Battal’ın bu durumuna üzülen, Alican hemen ona bir oda gösterip, yerleştirmiş.

Alican’ın her zaman olduğu gibi tek bir şartı varmış. O da Battal’ın çalışmasıymış.

Yıllarca sıkıntıdan patlayan Battal bu şartı seve seve kabul etmiş.

O günden sonra Battal, Battal’ın halkı, Alican ve Alican’ın halkı huzur ve barış içinde bir arada yaşamış.

Onlar ermiş muradına, darısı eremeyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net