MUHARREM AYI VE AŞURE

Toplumlarda uzun süre belli günlerle bir takım gelenekler hala güncelliğini korumakta ve uygulama alanında geçerliliğini sürdürmektedir. Çok eski Türk geleneklerini incelediğimizde neler yok ki…. Ancak ilk anda aklımıza gelen Orta Asya’dan Anadolu’ya taşıdığımız Hıdrellez, Yaylaya çıkma, İmeceler, Bağbozumu, Çocuklara ad koyma ( Günümüzde uygulaması yok denecek kadar azaldı.), Cirit oyunu, yağlı güreşler…

Bugün sizlere bu geleneklerin bir benzeri olan aşure geleneklerimizden söz etmek istiyorum. Aşureden bahsederken aşurenin neden, nasıl yapıldığından değil; aşurenin toplum açısından bizlere hatırlattıkları ve düşündürdükleri konusundan söz edeceğim.

İslami açıdan muharrem ayını yaşıyoruz. Bilindiği gibi günümüzde iki takvim kullanılmak-tadır. Birincisi Hz. İsa peygamberin doğumu ile kabul edilen miladi takvim. İkincisi ise Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesinin başladığı günü milat kabul edilerek İslami açıdan kabul edilen Hicri takvimdi.

Muharrem ayını onuncu günü, Müslümanlarca günümüze kadar gelen ve bir gelenek haline gelen “AŞURE” pişirilmesi, eşe dosta dağıtılması, aşure sohbetlerinin yapılması güzel geleneklerden biridir. Ben burada sizlere aşurenin nasıl yapıldığını ve ya nasıl yapılması gerektiğini anlatmayı düşünmüyorum.

Mesir macunu nasıl ki bir sağlık ve sağlığa kavuşma olarak uzun yıllardır bir gelenek halinde yapımı günümüze kadar gelmiş ve hala gelenekler doğrultusunda Manisa’da yapılmaya devam edili-yorsa, aşurenin de içindeki katkı malzemeleri nedeniyle sağlık ve aşı içerecek biçimde yapılması da bir o kadar önemli bana göre. Ülkemizde 500 yıldan beri süren bu gelenek te hala 22 martta şenliklerle halka sunulmaktadır.

Evet. Aşure ve mesir macununda kullanılan bazı malzemeler özellikleri açısından ortak olarak kullanıldığını görmek mümkündür. Ortak olarak kullanılan malzemeler; ceviz, Hindistan cevizi, çörek otu, havlican, kakule, karabiber, karanfil. Her iki yiyeceğinde insan sağlığına yararlarını görmek mümkün. Birden fazla besleyici maddenin bir arada kullanılarak birlik ve beraberlik içerisin büyük bir dayanışma göstererek sağlığımızın tedavisinde kullanılması. Bana göre aşure de, mesir macunu da tedavi amaçlı yapılan, bağışıklık, aşı amaçlı oluşturulan bir yiyecek oluyor.

Bugüne kadar bir çok yerde mesir macunu olsun, aşure olsun halkımız tarafından afiyetle yenirken onların vermiş olduğu tadı ve hazzı batıdaki ülkelerde bunlara benzer bir yiyecek bulmak sanırım mümkün değil, bulamazsınızda.

Benim merak ettiğim konu ise şu: Bunca yıldır süren bu gelenekler, aşure ve mesir macunundaki bu ortak benzerlikler acaba yapılışı ve tatlı olma özelliklerinden mi? Toplumumuz bu geleneği taklit olarak almış ve günümüze mi getirmiştir, ne dersiniz?

Bana göre Türk toplumu ne aşureyi, ne mesir macununu gelenek ve görenek olarak devam ettirmemiştir. Bana göre Türk halkı; aşure ve mesir macunundaki katkı malzemeleri, bu malzemelerin dayanışma ve birlikten kuvvet doğar düşüncesini güderek günümüze kadar getirmişlerdir. Aşure ve mesir macunu birden fazla sağlığa yararlı ürünlerin birleşmesiyle elde edilip; işte dayanışma sonucu bu tat ve bu sağlık sorunlarına çare bulunur düşüncesi doğal olarak bu gelenek ve göreneğin günümüze kadar devam ederek gelmesine, ulaşmasına neden olmuştur.

Günümüzde birlik ve beraberliğe büyük bir ihtiyaç vardır. Anadolu’da bir mozaik oluşmaktadır. Anadolu’da yaşayan halkımızın; Anadolu’da yaşayan eski halkı, Orta Asya’dan, Avrupa’dan çeşitli sebeplerle Anadolu’ya göç etmiş Avrupalılar, Afrika’dan gelmiş insanların bir mozaği durumundadır. Bu mozaik asla bozulmamalıdır. Bu mozaği oluşturan insanlar birlik ve beraberlik içerisinde yaşarlarsa sanıyorum kendisine yararı oluğu gibi çevresindeki ülkelere de yararı olacaktır.

Evet. Yıllardır bir gelenek olarak her sene muharrem ayının onuncu gününde başlayan aşure haftası ile 22 martta yapılan ve halka dağıtılan mesir macununun bana düşündürdükleri bunlar. Dayanışmanın önemini bir daha vurgulamaktadır. Ulus olarak birlik ve beraberlik içerisinde olmak kadar güzel bir beraberlik başka nasıl anlatılır bilemem. Ben bu günlerin önemine ve özelliklerine göre birlikte ve kol kola girerek bir aşureyi, mesir macununu toplum olarak yeniden oluşturalım ve Avrupa Ortak pazarına girmeye hazırlandığımız şu günlerde mozaği bozmak için değil, daha da sağlamlaştırmak için çalışalım. Daha ne bekliyoruz.

Aşurenin tadı, mesir macununun tadı ağzımızda bozulmasın. Her ikisinin de tadı dünya durdukça ağzımızdan yok olmasın. Her şey gönlünüzce olsun.

Hüseyin DURMUŞ
Edebiyat Öğretmeni
Şair  Yazar
www.kafiye.net