BEDELİM ÖDENDİ BENİM !

Günlerdir dalga sesinden başka ses gelmiyor kulaklarıma. Arada feryat eder gibi martı çığlıkları duyuluyor, sanki kavga ediyor gibiler. Koskoca ummana sığamamışlar gibi hırçın sesler çıkarıyorlar. Deli Deniz’in kuşları de deli. Yayılın Deniz’in uzak yerlerine hoşlanmıyorsanız birbirinizi görmeyin sanki sizi kafese koymuşlar! Gene sinirlendim ve başım ağrımaya başladı. Şimdi uyku da martı kanadında uçar gider, bende havadaki martıların derdiyle uykusuz kalırım.

Yarın erken kalkmak zorundayım mesai günü. Tek yanına yatıp hemen uyuyanlardan değilim ben, döner dururum koca yatakta. Huzursuzum bana hiç bir yerde rahat yok. Dönmeye çalışıyorum o da ne? Dönemiyorum her tarafım sert duvarlarla çevrili, başımı kaldırmaya çalışınca da kafam tahtalara vuruldu. Çürük tahta kokusuyla, toprak kokusunu aynı anda aldı olmayan burnum. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştım ellerim yok. Ayaklarım ise bana ait değil gibi. Sadece düşünüyorum, aklıma gelen başıma geldiyse eğer ne Zaman yaşadım ben bunları. Düşüncelerim tavuskuşu kanadına karıştı ve o kanat açılmadı.

Birden o günü hatırladım. Yolda sabah yürüyüşüne çıkmıştık yanımda birisi vardı sanki sohbet ediyorduk. Geceden yağan yağmur sokakları ıslatmış Bahar’da açan taze yapraklara yaşam suyu vermiş ortalığı bahar temizliği gibi tertemiz yapmıştı. Derin, derin nefes alıp yol kenarındaki ağaçlara Sevgi’yle bakmıştım. Baharı çok severim o taze yeşil yapraklar ve Çiçek kokuları beni benden alır.

Birden bire yolun karşısından devasa bir araba çıktı ortaya. Son günlerde moda olan ve statü belirleyen, binenlerin ben zenginim diye bağırdığı kartvizit olan o arabalardan. Sevmem ben fazla gösterişi her şey kararında olacak, ne eksik ne fazla. Tıpkı iyi demlenmiş çay, bol köpüklü kahve gibi keyif verecek.

Neyse ben bunları o an düşünmedim tabi. Şimdi iş yok güç yok insanın aklına gelen çok. O devasa araba o ağaçlı yolda kenardan yürüyen bana öyle bir çarptığı ki bana göre elli metre gerçeğe göre ise birkaç metre havalandırdı beni. Havadayken tüm kasabayı ta denize kadar kuş bakışı gördüm. Sahildeki o ilkokul bile yaklaştı sanki. Düşüşüm ise pek yavaş olmadı. Koca bir çam ağacının gövdesine çarpan bedenim çam pürlerinin, kozalakların arasına karıştı. Pürler dikenli tel gibi battı bedenime, al kanlarım karıştı o bahar yağmuru ile ıslak olan kokulu toprağa. Kan koktu toprak, kan kokusunu sevmez benim burnum.

Telaşlı insanlar beni götürdüler gürültülü bir araç ile. Sonrası malum işler, herkesin yaşayacağı şeyler ben biraz zamansız yakalandım o kadar. Ben gitmiştim anladım.
Koca adam hiç ağlamayan eşim o kadar çok ağladı ki, içinden ağlama diye çok yalvardım ama beni duymadı. Ya kızım! O sırma saklı kızım feryatları ile yeri göğü inletti. Anam babam yaşıyor olsaydı ne çok üzülürdü. Allah’tan acımı yaşamadılar.

Daha kırkım çıkmadan o yeni yetme kızın babası bulmuş bizimkileri. Ehliyetsiz olan kızının yerine şöför arabayı kullanıyor olmuş. Bunlar nüfuslu insanlar isterlerse koca dağı bile düz yol ederler. O paraya değer vermeyen eşim ne pazarlıkçı çıktı ben bile şaştım. Kanımın parasının pazarlığını yaptılar hemde koyun pazarlığı gibi kıyasıya. Sonuçta orta yol bulundu. Paraları sayarken eşim gözleri parladı ve beni o anda orada gömdü kara toprağa. O sırma saçlı kızıma da giysiler aldı babası. Beyaz bir elbise giydi kızım. Kimse görmedi ama ben görüyorum her tarafı kan lekesi o elbisenin. Eşim diyorum ama alışkanlıktan toprakta yatanın kimi kimsesi olmaz. Benim eşimde hemen iki ay geçmeden evlendi. Hangi para ile diye sormayın artık benim kan param var hemde hayatında hiç görmediği kadar çok parası var artık. Kendisine de giysiler aldı hemde gençlerin giydiklerinden.

Genç diyemeyeceğim biraz yaşı geçkince, azıcık da çirkin bir kız buldu akrabaları. Onlar çok beğendiler yeni gelini ama ben beğenmedim, benden çok çirkin.

Unuttular beni o kağıt paraları görünce. Evdeki tüm resimlerimi kaldırdılar sadece kızımın odasında küçük bir resmim kaldı. Duvarları şarkıcı posterleriyle kapalıyken bana ayrılan yer çalışma masasının bir ucu. Masayı silerken bir o tarafa, bir bu tarafa itiyorlar. Eşimin yeni eşi bana kızgınlıkla bakıyor. Asıl ben ona kızgınlıkla bakıyorum fakat en gülen fotoğrafımı koymuşlar küçük çerçeveye bu sebeple kızdığım anlaşılmıyor.
Ben ölmesem o kan parası olmasa senin ne işin olacak benim evimde? Resmi nikah yapmamış eşim yeni evliliğinde çünkü maaşımı alıyor. Onun için de benim kan paramdan ona güvence bedeli Ödemiş.

Size buradan sesleniyorum. Sakın ölmeyin. Ölürseniz de kendi kendinize ölün. Benim gibi kaza ile ölürseniz hemen kanlı bedeniniz üzerinden pazarlık yapılıyor. Ölen benim bedenim fakat kan param ile geride kalanlar mutlu yaşıyor. Ben artık yukarıda kalan ailemi, eski ailemi tanıyamıyorum. O para denen güç onları çoktan yutmuş, yok etmiş.

Ben mi ne yapıyorum? Korkmayın hortlak değilim. Gördüğünüz gibi buradan size sadece yazıyorum…

Nejla BILGIN
www.kafiye.net