Yokluğuna Sığındığım

Kendi kendime serzenişlerim ne tuhaf?

Herkes gitti, kaçtı,göçtü vedasına
Ben gidemem ki yokluğuna
Aslında ıstırabıdır dilimin ucuna
Amma bir türlü söyleyemem!.

Varlığımın yorgun fısıltısı!
Ne seninle-ne sensiz 
Bunlar yokluğuna nazarı
Yarını bilen gafletin tabiri

Yerle yeksan olsun ki;
Ne zaman anlarsın misafirim
Umuda bir albeni yüklersin,
Salasınla uykulardan uyanırsın
Gözyaşıyla kandiller yanar 
Üstelik bütününü hayal edemezken
Ellerinde kalır yüreğimin buzulları
Yakasın gelir kör perdeleri

Oysa o tutacaktı ellerimi dersin
Kapılarında kanadı kırık göğün…

Yarınlar birikmiş
Nereye saklansa adımlarım
Eskisi gibi değil cocuk yanlarım
Noktayı koyduğum düşüşlerim
Sonunu bilmediğim bir masal
Üstümü örtsün bulutlarım

Varsayılarak tasarlanmış olmalı
‘Sevmek ve iyilik’ kavramları
Ya zayıflık ve başarısızlık
Yanaştıkça dipsiz kuyulara
Her hücremde korkutuyor uğultularım.

Sanki kullanıma sunulmuş
Demanslı bir hastaya benzetirim
Katmerleşen ar,namus,edep
Karşılaştırılamaz ‘dokunulamaz’
Ben diyor! 
Tesellisi boş cümle yangınım.

Halbuki sahiplendikçe avuçlarım
Onun gölgesi, cesaretim sus! 
‘Öyle yoruldum ki’

Göze almanın,
Meydan okumanın 
Kontrolsüzlüğünde çırpınışların
Bu aldırışsız aklımı alıp çıkarısım var
Umursamazsa vedası dudakalrım!

Anlaşılan bu hayatın vuruşları
– Korkak kalbimin talan edilişleri-

Daha değil…
Bile bile zamanı erteleyeceğim
Değişecekse aklıma düşenler 
Öğretme kalbime binlerce ahla ilticayı…

İlknur Yıldırım___05.09.2016
www.kafiye.net