U Y A N M A K

Hani terslikler olunca kahrolur ya insan; ben de şu an kahrolmuş, sinirden kendinden başkasına sebep ve sonuç ilişkisini soramamak nedeniyle inanın ben de kahroluyorum. Yaşamın zorlukları,yalnızlık,yalnız kalmak…. Hele en çok sevdiklerim, en çok güvendiklerim bile beni yalnızlığa ittiği için kahroluyorum. Nasıl kahrolmayayım ki, yıllarımı harcadığım, gençliğimi yıprattığım o güzelim yıllar, nasıl kahrolunmaz ki….

Yıllardır tek düşüncem; sıcacık bir yuva ve o yuva içerisinde dünyanın en iyi çocuklarını yetiştirmekti. Başarıdan başarıya koşmak için didinen, yuvasını düşünen; eşim, çocuklarımı ve çevremin mutluluk bakışları arasında uzun bir ömür geçirip öyle yaşamak. Bu mutlu yaşamın sonunda yokluk ülkesine, sonsuza dek kalacağımız o mahşere huzurlu bir yaşam içerisinde gidebilmek ne kadar güzel olurdu. Hele mutluluktan gülen yüzle oraya gidebilmek….

Evet… Mutlulukların en güzeliyle yaşamak; doyasıya mutluluğu tadarak yaşamak…. Anlatılması zor, ifadesi zor gerçeklerle yüz yüze kalmak ise çok zor. Uyanmak; uykudan uyanmak ile uyanmak arasında dağlar kadar fark var. Uykudan uyanmak sadece hayal dünyasından uyanmaktır. Uyandığınızda görmüş olduğunuz korkulu rüya nedeniyle sevinirsiniz. Ancak duygusal ve mutlu bir rüya görüyorsanız uyandığınızda bu rüyadan hiç uyanmak istemezsiniz. Ya uyanmak?

Yaşantımızda evimize davet edilmeden gelen misafirler olur. Buna biz davetsiz misafir deriz. Çünkü size haber vermemiştir, sizi uyarmamıştır. Bu nedenle ev darama dağınık, her şey her yerdedir. Kısacası siz her şeye hazırlıksızsınızdır. Bazen böyle bir durum karşısında sinirlenirsiniz, hele hiç sevmediğiniz kişiler ise bahane bile ararsınız.Dostlardan biri gelmişse özür dilersiniz olur biter. Ya evinize sizin hiç beklemediğiniz bir misafir gelirse ve bunun adı “UYANMAK” ise. Bu uyanmak kavramını hiç beklemediğiniz bir anda sizin evinize girerse ne yaparsınız acaba? O zaman uyanmanız mümkün müdür?

Uyanmak… Uyanmanın; her şeye hazır olmak kavramı olduğunu anladım. Anladım ama çok geç kaldığımı da o zaman anladım. Uyanmanın ne demek olduğunu evliliğimin yirmi birinci yılında anladım. Hiç düşünmediğim, başkalarında gördüğümde üzüldüğüm o olayı benim de yaşayacağımı nereden bilebilirdim.? İnsanların her güne uyanık olarak, uyanık bir biçimde; hani biraz da bencil olarak girmesi gerektiğini hatırlatıyor insana. Ben ki bencilliğin, bana neciliğin karşısında yıllarca mücadele etmiş biriyim. Öğrencilerime ve çevreme daima; ben değil biz, bana değil hepimize düşüncesini vermek için yıllarımı verdim. Ama böyle bir düşünceyi en yakınımda göreceğimi hiç düşünememiştim.

Evliliğim süresince; doğruluk, dürüstlük ve sadakattan ayrılmadım ve halen daha da ayrılmıyorum. Evine ve çocuklarına sunulması gereken hizmetin en iyisini verebilmek olduğunu düşünürken; bir gün evime davetsiz misafir gibi giriveren “ BOŞANMAK” sözcüğünü hiç görememiş ve düşünememiştim. Uyanamamıştım, ya da uyandırmak istediler de ben uyanamadım. Nasıl uyanayım ki; sabahtan akşama kadar okul, ders yapıp evine hizmeti amaçlayan biri olarak eşinin okulda olduğu dönemlerde çocukları ile ilgilenen, mutfağa girip yemek yapan biriydim. Her şey mutlu bir şekilde gidiyor derken, satın alınan evin noksanlarını, çocukların ihtiyaçlarını ortak olarak karşılamayı amaçlarken, bunun yanı sıra yaz tatillerinde deniz kıyısında ev tutup dinlenmeyi düşünürken boşanmak sözcüğü hiç düşünülecek bir düşünce midir? Ben de böyle bir düşünceyi beklemezken karşıma çıkıverdi davetsiz bir misafir olarak.

Evet…. Davetsiz misafir gibi evin içine çöküverdi “BOŞANMAK” sözcüğü ve ne yazık ki ben uyanamadım. Uyanamadım, çünkü böyle misafiri hiç düşünememiştim. Uyanamadım, çünkü yaşamın bir uğraş, bir saygı, bir mücadele olduğunu, birlik, beraberlik, dayanışma,ortak paylaşım olduğunu düşünüyordum. Uyanamadım; çünkü evlilikte keder, acı,mutluluk, varlık ve yokluk ortak paylaşılır. Evlilik ortaklıktır…. Tüm acı ve mutluluklar ortak şekilde paylaşılır ve duyulur. Bir taraf duyarken diğer taraf duymuyorsa bunun adı ortaklık değil bencillik olur, menfaatçilik olur, kişi çıkarcılığı olur.

Evet … Uyanamadım; çocuklarımın bana yaptıkları o acımasızca yalnızlığa itişlerinden.! Uyanamadım; boş bir çuval gibi kıyıya sertçe bırakışlarından uyanamadım. Uyanamadım; yıllarımı onlar için harcarken, onlara yokluk göstermemek için mesleğimin dışında inşaat işlerinde, özel öğrencilere özel ders verip onlara mutlu bir yaşam vermek için uğraşırken onların ihanetini göremedim. İnsana ; babası , anası, kardeşleri, dostları kazık ata bilirdi. Eşi kazık atamazdı, atmamalıydı. Hadi o da kazık attı diyelim.Ya kendi çocukları, kendi öz kızlarınız bunu atarlarsa ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu olaylar karşısında bile uyanamadım.Uyandığım da ise her şey için geç kaldığımı da gördüm. Çocuklarımın bile bana “ boşanın; sizin, boşanmanızı istiyoruz, bundan sonra beraberliğiniz mümkün değil, bir an önce boşanın” sesleri şimdi kulağımda çınlarken, neden uyanamadım diye düşünüyorum. Evet bütün bu olumsuzlukların oluşumunun başlangıcında uyanamamış ve “görünen köy kılavuz istemez” dedikleri durum karşısında bile uyanamamıştım.

Evet, uyanmak… uyanmak… uyanmak… Uyanmak; gerçekleri görmek, gerçeklerle yüz yüze kalmak demekmiş, henüz yeni anladım. Geçte olsa uyanmak…. Gerçeklerle yüz yüze kalmak…. Uyanmak….

Seviniyorum, zararın neresinden dönülürse kar olduğunu bildiğim hatalardan uyanmaktan… Seviniyorum, henüz gerçeklerin en ince detayına kadar açığa çıkmasından. Evet gerçeklerle yüz yüze kalıp uyandım. Şimdi sadece çocuklarımın bir babası olarak onlara karşı maddi bir baba olarak görevimi yapıyorum. Büyük kızımın Fakülte masrafları, küçük kızımın üniversite hazırlık masrafları, ayrıca onlara aldığım kıyafetler, ayakkabılar için ise sadece bir baba olarak yerine getirdiğim görev için seviniyorum. Her ne kadar onlar bana bayramlarda, özel günlerde zaman ayırıp yanımda çok kısa da kalsalar sadece maddi bir baba olmanın mutluluğu ile yetiniyorum. Ne hastalandığım da, ne ameliyatım da yapılması gereken evlatlık görevlerini yapmışlar, ne de bana karşı evlatlık görevlerini yerine getirdiler. Evimde yatacak yatak, boş odalarım olduğu halde ne bir bayramda ne bir hafta sonunda evimde misafir olarak yatmamış ve bu bizim babamız diyerek sıcak bir kucaklamadan beni yoksun bırakarak uzakta kalmalarından ve bu gerçeklerin de ortaya çıkmasından dolayı şimdi çok seviniyorum. Evet, uyanmanın ne demek olduğunu da böylece anlamış oldum. Henüz uykusundan yeni uyanmış biri gibiyim şu an. Evet uyanmanın ne demek olduğunu da böylece anlamış oldum.

Ben uyandım, sevinçliyim. Benim gibi olup ta zorda kalanların da uyanmasını isterim. Ancak hiçbir zaman benim evime davetsiz misafir gibi giren “BOŞANMAK” sözcüğünün düşmanımın dahi semtine uğramasını istemem. Tüm mutlulukların, ömür boyu mutlu yaşamın sizlerin olmasını dilerim. Evet, ben uyandım, ama geç uyandım. Geç uyandığım için üzgünüm, geç uyandığım için hayata kırgınım. Tüm insanları seviyor ve mutlulukla kucaklamak istiyorum. Sizleri çok seviyorum. Mutluluklar ey insanoğlu……

İzmir.09.03.2004
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
www.kafiye.net