GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR MUCİZE

Gözlerimi açtım bana gülümseyen bir kadın gördüm ne kadar da güzel gülüyordu. Korkularım onun ay gibi gecenin karanlığını aydınlatan, yıldızlarla bezeli gökyüzü gibi sonsuz Sevgi’yle bakan ışıklı gözlerinde eridi yok oldu.

Kapattım gözlerimi yorgundum çok uzun yoldan gelmiştim dokuz ay, on gün, yedi saat süren uzun bir yolculuktan bilmediğim bir dünyaya gelmiştim. Hafif bir uykuya daldım, yüreğim endişe ile çarpıyordu ilk defa parlak bir şeyler görüyordum, karanlık ve sıcacıktı geldiğim yer, oysa burada yüzüme tuhaf bir hava akımı çarpıyordu. Korktum ve hemen gözlerimi açtım, içeriye biraz daha yaşlı iki kadın girdi, onlarda bana sevgi ile bakıyordu. Birisi ” o şimdi kırk gün ışığı görmez, sesi de duymaz ” dedi. Dudaklarımı büzdüm ve minik sesler çıkardım. ” ben sizi hem duyuyor, hemde görüyorum” dedim. Onlar bana anlayamadığım bir çok manasız sözcük söylediler ve dudaklarını büzüp tuhaf hareketler yaptılar. 
Kimdi bu canlılar? Onlardan sonra içeriye farklı yaş grubunda kısa saçlı, değişik canlılar girdi bunlar önce gelenler gibi hareket etmediler ve bana sadece gülümsediler ve birşeyler söylediler. Birisi bana baktı ve ” işte küçük bir insan” dedi. Onlara da aynı şekilde karşılık verdim. İnsan da neydi?

Ben onları anlamıyordum, onların da beni anlamadığına emin oldum. Beni dört tarafı kapalı bir yerden yumuşak hareketlerle aldılar ve mis gibi güller kokan bir yatağa birisinin kucağına verdiler. Şaşkındım ve yerim değiştiği için endişelenmiştim. Kimdi bunlar? Neden beni rahat bırakmıyorlardı? Ne suç işlemiştim de kendi cennetimden buraya yollanmıştım? Hiç bir şey anımsayamadım, sanki kafamın içi bomboştu.
Gül kokulu yatakta çok güzel kokan bir kucağa yatırıldım ve sıcacık bir şey ağzıma tıkıldı ve biranda nefessiz kaldım, bu da neydi böyle? Sonra o sıcacık dudaklarına değen Süt kokulu sıvıyı emmeye başladım, ağzım doldukça gıcırtılar çıkararak yutmaya başladım. Tadı çok hoşuma gitti, bana etraftakiler kıkırdayarak gülüyorlardı, başımı çevirdim ve onlara baktım, sanki gözlerimle “ne var? ” diyordum. Karnım doyunca ağırlaştım ve göz kapaklarım kapandı. Düşündüm kendi kendime ben ilk defa geldiğim bu dünyada karnını doyurmayı Nasıl öğrenmiştim? Baktım cevabı yok gözlerimi kapatıp huzur içinde uykuya daldım.

Rüyamda kendimi çok büyümüş gördüm, boyum tavana kadar uzamıştı. Şimdi de bana süt veren o gül kokulu kadın bir yatakta yatıyordu, halsizdi ve tıpkı benim onu ilk gördüğüm andaki halim gibi yorgundu. Ona biberon ile sıvı içirdim, zor emiyor ve zor yutkunuyordu. Gözlerini açtı ve bana gülümsedi. Ellerimin arasına onun mor damarları çıkmış buruşuk ellerini aldım ve hafifçe öptüm. Neden söylediğimi bilmiyorum fakat dudaklarımdan şunlar döküldü.
” korkma, gideceğin yer benim geldiğim yer ve sen orada iyi karşılanacaksın”
Bana gözleriyle tamam işareti yaptı ve gözlerini pencere tarafına çevirdi ve gözleri cam gibi sabitlendi. Etraftan koşanlar ve ağlayanlar vardı. Kimdi bunlar? Neler oluyordu?
Uyandım ve ağlamaya başladım. Başımda o güzel kadının gençliği vardı ve ona baktım.
Sessizce “ben senin hayatının başıyım, sen de benim hayatımın sonusun”. Dedim.

Beni kimse anlamıyor ve bende onları anlamıyorum. Şimdi yorgunum biraz dinlenince onların dilini öğrenip, ne konuştuklarını anlayacağım. Şimdi dinlenmem lazım gerçekten çok fazla yorgunum….

Nejla BILGIN
www.kafiye.net