HERKESIN DERDI

Bilge kişi mor perdenin ardında, mor kadife koltuğa mor İpek giysilere sardığı yağlı bedenini yukarıdan çuval bırakır gibi pat diye bıraktı. Ağır bedenin düşüşüne habersiz olan koltuk adeta yerinden zıplar gibi hareket etti ve acı çeker gibi inledi.


Bilge kişinin yardımcısı ise Bilge kişinin her gün aynı şekilde koltuğa yukarıdan oturup ses çıkarmasına rağmen bu ani sesten irkildi, dudaklarını büzdü ve içinden “oturmasını bile bilmiyor” diye düşündü ve perdenin kırışık kısımlarını düzeltti ve ziyaretçi tarafına geçti. Göz ucuyla ziyaretçiye baktı ve onun heyecanlı olduğunu ellerini nereye bırakacağını bilmeyen halinden anladı.

Bilge kişi öksürdü. Bu genizden gelen öksürük, hem hoş geldin, hemde konuşmaya başla manasına geliyordu. Sözsüz bir anlaşma ile de ziyaretçi titrek ses ile konuşmaya başlıyordu. Bilge kişinin yardımcısına ise bu durum biraz eğlenceli ve alaylı geliyordu.

Ziyaretçi konuşmaya başladı. 
-Akrabalık öldü mü? 
Bilge kişi oturduğu koltuğa bedenini iyice geriye doğru gürültü ile itti. Adeta tahta döşemeler gıcırdadı.
– Eğer sen zengin ve güçlüysen birkaç göbek öteden bile akraban çıkar. Eğer sen güçsüzsen en yakınların bile seni görmez. Fakir için akrabalık öldü. 
-Başımız sağ olsun o zaman. ” sesi alay eder gibi bir tonda çıkmıştı”
– Asıl derdin ne? Onu söyle.
– Ramazan geliyor ya. Şimdi direkler arasına tiyatrolar kurulur, Konak’larda ihtişamlı iftarlar başlar. Herkes bu bir ayda gösteriş ile dindarlığı harmanlar ve yarışa girer. Sonra bayram kutlanır ve kim ne yaşıyorsa ona döner. Artık o Konak’lara yoksullar çağırılmıyor şimdi zengin zengini kuş sütünün eksik olmadığı sofralarda ağırlıyor. Yoksullar içinse çadırlar kuruluyor, orada kendi aralarında saatlerce sıra bekleyip bir kap yemek alıyor.
-Ne yapsınlar, o kadar yoksul hangi konağa sığar?
– Bilge kişi bende size bunu soruyorum zaten. Niye bu kadar yoksul var? Yoksulun karnı sadece Ramazan’da doyuyor. Padişaha yakın olanlar iyi durumda ya uzak yerler, ne yapacak, gözden uzak olan gönülden de uzak mı olacak?
-Padişahı ağzına alma. Ne yapacak koca Cihan padişahı? Bir ay çadır kurup hazineden yoksulu doyuruyor yetmiyor mu? Bu kadar ahali her gün saray mutfağından mı yiyecek? Mazallah hazine tamtakır olur. Herkes kendi bütçesine göre yaşar. Ben KocaMustafaPaşa ile aşık mı atıyorum? Bak o koca Köşk’te yaşıyor ben Konak’ta, onun hazinesi altın dolu, benim ki ise yarım dolu, o en güzel ipekli giysileri giyiyor, bende onun giydiklerinin yarısı var, o her gün kaç asker nezaretinde sokaklarda at koşturuyor, benim gariban bir arabacım var, paşa geçerken biz kenara çekiliyoruz.

Ziyaretçi ise başını kaşıdı ve Bilge kişinin söylediklerine hak verdi. Kendi derdini unuttu .
– O KocaMustafaPaşa varya ona çok kızıyorum ben. Koca Samatya’dan ta Mevlana kapiya oradan da Yedikule’ye kadar ona vermisler. Yakinda Langa’ya kadar da alir diyorlar. Bu gün Langa’da bostanları bozup, ağaçları yıkacaklarmış, Oraya da Konak yapacak diyorlar.
– Kim diyor? Burasını kimselere vermeyiz. Burada biz yaşıyoruz. Benim çıkmam lazım. Siz sonra başka vakit gelin.

Bilge kişi ağır bedeninden beklenmeyen çeviklikle koltuktan fırladı. Ucuza aldığı bostanları demek ki KocaMustaPaşa duymuş ve elinden almaya karar vermiş. Kapıda hazır bekleyen at arabasına adeta uçar gibi bindi. Kendi akıl hocasına doğru yol aldı.

Köşede bekleyen ziyaretçi ise kıs, kıs gülüyordu. Sen koca Langa’yı parça parça al sana koca paşa göz yumsun. Sana bu korku yeter, inşallah paşa gerçekten gelir diye dua etti ve çamurlu sokaklarda nalınlarının üzerinde kara eski ahşap evlerin arasından gölge gibi kayboldu. Ramazan eğlencesi onun için başlamıştı. Yarın kime gideyim diye düşündü ve …

Nejla BİLGİN
www.kafiye.net