AİLE ve KADER

Bize dışarıdan kimse bir şey yapamaz, günaha da sokmaz. Ya tanışmaz, hayatıma sokmayız, ya da çıkarır, kurtuluruz. Fakat eşlerimizi ve evlatlarımızı atamayız da satamayız da… Onlar sınav sorularımızdır.

“Eşleriniz ve evlatlarınız, sizin için fitnedir.” Ayet.

Eşin veya evladın zulmüne izin veren de Allah’tır. İyiliği yarattığı gibi kötülüğü, meleği yarattığı gibi şeytanı da yaratmıştır. Bu gezegende herkes senaryo icabı görevini yapacaktır.

Güzergâh bellidir. Plan yapılmıştır. İnsanlar beden atına binmiş, hayat caddesinde yol almaktadır. Her yol ayırımında, herkes için seçenekler vardır; ya sağa sapacak, ya sola sapacak, ya da dosdoğru gitmeye devam edecektir. Geri dönüş yasaktır.

Aldatıcı çekimlerine aldanarak, ara sokaklara saparsa; sıkılacak, daralacak, zorluklarla savaşacak, azap çekecek, iki cihanda da kahrolacaktır. Yol yakınken, vakit varken, ana yola çıkmaya çalışırsa, İlahi yardım gelecek, işi kolaylaştıracaktır.

“Zehri altın kadehte sunarlar.” O dar ve çetrefilli labirent benzeri sokakların başları; iki tarafı yemyeşil ağaçlarla, kuşlarla, çiçeklerle, davet eden kişilerle süslüdür. Çok geçmeden manzara değişmeye, çorak tarlalar, bataklıklar, yılanlar, çıyanlar, akrepler, böcekler, zebaniler görünmeye başlar. Her türlü tehlike ve güçlüklerle dolu olup, hepsi de cehennem azabına çıkar.

Sadece Sırat-ı Müstakim, yani hayata başladığımız ana cadde, geniş ve emin olan doğru yoldur ki orada seyretmek de son derece rahat ve huzurlu bir cennet hayatı gibidir, sonunda da cennet vardır.

Bir süre yalnız devam ettikten sonra aile arabasına bineriz, önce eşimizi, daha sonra da birer birer evlatlarımızı alırız aracımıza. Kişi sayısı arttıkça sorunlar da artacaktır. Soru olmazsa, sınav olmaz. Sınav olmazsa, mükâfat olmaz. Tahammül edecek, direksiyonu sağa sola kırmayacak veya arabadan inip, yan sokaklara sapmayacağız.

Uzun süre sabrettik ve işkence dayanılmaz boyutlara geldiyse; ruh ve beden sağlığımız tehlikeye girdiyse, hayatımızı koruyabilmemiz için, şartlar uygunsa, vicdanımız da elverirse, yavaş yavaş yolcu indirmeye başlayacağız. Önce sağlık gelir. Canımızı korumak zorundayız.

İnsan, aldanabilir veya direnir. Nefsinin emrine uyarsa, zulmeder. Zulmettiren, ona zulmeden, sıkan daraltandır. Nefsi onu o da başkalarını bunaltır. Allah müsaade etmese, kimse kimseye bir şey yapamaz. Bir yere kadar izin veriyor. Her yaratılan O’nun kontrolünde… Sadece kimin ne yapacağını seyrediyor. Belli bir yerde müdahale ediyor.

Ya sabretmek var, Allah’ın rızasını kazanmak, kötülüğe sürekli iyilikle karşılık vererek puan toplamak, ya da sınav yerini terk etmek… Bize yapılanlara sabreder, kısastan vazgeçer, Allah’a bırakırsak, Müntakim’dir. İntikam alır. Biz, ancak bire bir alabiliriz, hakkımızı; O’na havale edersek, tam on mislini alır.

Eziyet edildikçe, çile yolundan Allah’a yaklaşırız. Sabredip katlanamaz, itici gücü uzaklaştırır, o sınavdan kaçarsak; kurtulduk zannederiz ama benzeri başka bir sınav bizi beklemektedir. İşkence bitmez, kurgu değişir. Bu defa eziyet rolünü ya da görevini başkaları yükleniyor; senaryo devam ediyor.

Kimse kaderinden kaçamaz. Kişi daha gitmeden, kader gider oturur, onun gideceği yere. Fakat artık o maneviyatı kolayca yakalayamayız bir daha. Sabredenlerin yakınlıkları artar, dereceleri yükselir, kalp gözleri açılır.

Evlatlar da ayrı çektirir, kötü niyetleri olmasa da. Bir türlü bitmez sorunları, birlikte büyür. Aynı kurallar onlarla olan ilişkilerimizde de geçerlidir.

Allah’ın bize son çare olarak tanıdığı boşanma hakkını kullanmadan önce bıçak kemiğe dayanıncaya kadar beraberliği bozmamak için sabretmeli, dayanmalıyız. Allah, sabredenlerledir.

Onur BİLGE
www.kafiye.net