KALEMİM VE ELEMİM

Bir taş bile dikmeyin başucuma. Yeter, kör karanlıklarda şaşkın şaşkın bakışan, yolun sonuna geldiğinin bile farkında olamayan ve hâlâ yol arayan, uçuruma çıkan yanlış yollara sapan zavallıların uçmak yolunu bulabilmeleri umuduyla her köşe başına dikmeye çalıştığım nurlu tabelalar! Ne taşa muhtaç olacağım artık, ne de toprağın farkında.

Yalnız bir ucu açılmış, sadece batılın balonlarını söndürmek için sivriltilmiş, ancak ama ancak tek ve Hak istikamet gösteren kalemlerle inşa etmekte, aşkımla süslemekte, azmimle yükseltmekte olduğum, imanımla muhkemleşen cennet misali elmas kalemde, gün be gün sona doğru giderken, etrafımda, benimle birlikte ve benden sonra; halka, dolayısıyla Hakka yapmakta olduğum hizmet için gönüllü, kalemlerime talip güzel yürekli sevecen yazarlar olsun yeter!

O kalemler, benimle beraber ya da benden sonra; gözlerini iyice kapatarak, üstüne yanlış düşüncelerin tezgâhında dokunmuş sıradan bir paçavradan gözbağını sımsıkı bağlayarak, inatla sadece kendi dünyalarını karartan kişilerin; gökyüzünde olanca kuvvetiyle ışımakta, göz kamaştırıcı şavkıyla parlamakta olan temmuz güneşini göremez hale gelerek; güpegündüz, bir öğle vakti, apaydınlık Ülkemize gecenin karanlığının çöktüğünü zanneden, kör kör ilerlerken aniden önlerine çıkıveren son duvara toslayıveren, neye uğradıklarını bilemeyen zavallıların azalması, herkesin doğru yolu bulması ve olanca gücüyle Gerçeğe doğru koşmaya başlaması, en yakın yolu takip ederek acilen kurtuluşa ermesi için insanlığa hizmet amacıyla yazmaya devam ettikçe dünya üzerinde de toprağın altında da benden mutlu kimse olamaz!

Birer Fatiha gönderilsin ardımdan, bana yeter de artar bile! Artık zamandan mekândan bana ne? Süratle kök salsın düşüncelerim, hızla boy atsın ektiğim ekinler, sadece Ülkemin tamamını değil, karasıyla deniziyle, buzuluyla çölüyle tüm dünya yüzeyini kaplasın ve sadece ilkbaharlarda değil, dört mevsim on iki ay; yedi yirmi dört gümrahlasın, bire bin versin başaklar; kıtlık kalmasın yeryüzünde, kıtlık kalmasın sevgiden yana, bir huzur kaplasın âlemi, bir bolluk, bir bereket; iyilik, güzellik ve doğruluk namına ne varsa ondan yana…

Bir elim Kitap’ta, bir elim Hadiste, olanca gücümle yanlışta olan insanların gözkapaklarını aralamaya ve geceleştirilen karanlık beyinlerinin içlerine her iki gözlerinden de projektör ışığı göndermekteyim. Olur da gafletlerinden bir nebze ayılırlar ve uyanma belirtileri göstermeye başlarlar. Önce hafif bir açılım beyinlerinde, belli belirsiz bir kıpırtı yüreklerinde, gönüllerinde bir nebze sevgi, birazcık aralanma kirpiklerinde… Sonra gittikçe şiddetlenen bir tarzda atmaya başlaması kalplerinin ve o uyanışla birlikte bir ter, bedenlerinin her yerinde! Ciltlerindeki her delikten o kokulu ve zararlı yanlışın çıkmasıyla huzur bulması, ferahlaması ruhların… Ne kadar zararlı madde enjekte edilmişse, bir biçimde dışarıya atılması ve arınması kanın, vücudun şifa bulması…

Ne yapraklarla işim olur, ne de topraklarla… Susuzluğumu giderir mi, kabrime dökülen sular? Üstüme dikilen çiçeklerden, başımdaki servilerden bana ne? İstemem, başıma hiçbir nesne! Ne bir taş ne de bir taç… Bir tek çiçek bile… Kalemime aç, yardımına muhtaç hiç kimse kalmasın geride, yeter! Yeter ki yazmadığım, yazamadığım hiçbir şey kalmasın, yaşarken! İşte o zaman, kalemim de rahat, ben de… Neylesin sekiz cenneti, öyle muazzam bir huzur içindeyse bende? Çürürse çürüsün, yok olsun beden de, ben de!..

Ölüm, herkese gelecek! Herkese… Bir gün bana da… Ya geç ya erken! Önemli olan, gülerek yaşamak değil, gülümseyebilmektir can verirken! Mühim olan, dostların ağlaması değildir, geride kalan; düşmanların bile gözyaşları içinde kalması ve hıçkırıklara boğulmasıdır, giderken!

***
Onur BİLGE
DENEMELER
www.kafiye.net