TEZGAHTAR

Fabrika işçisi bir babanın ve konfeksiyonda çaycı ve hizmetli olarak çalışan bir annenin dördüncü erkek çocuguydu Berk. Annesi adını patronun oğlunun adını beğendiği için Berk vermişti, babası ise diğer oğullarının ismine uysun diye Hüseyin koymak istemişti, isim savaşını dördüncü oğulda annesi kazanmıştı.

Berk ilkokulda yoksul mahalle çocukları ile aynı ekonomik koşullarda okuduğu için zengin fakir ayırımını yapamamıştı. Annesi patronundan ve onun eşinin giyim kuşamından ve yaşamlarından evlerine temizliğe de gittiği için evlerinden söz ediyordu fakat Berk gözü ile görmediği için farkında değildi. Lise’de okurken kendi ailesinin ne kadar yoksul olduğunu fark etti. Bir gün arkadaşının evine gitmişti, salondaki avizeye ve ışıklara, eşyalara ve halılara hayran kaldı. Ev mağaza vitrini gibi devasa avize ile aydınlatılmış, altın rengi ışıklarla eşyalar oldukça şık ve gözalıcı görünüyordu. Berk kendi evlerini düşündü en düşük volt ile aydınlatılan cılız ışıklı, soluk renkli eski eşyaları vardı. Gelincik çiçekli melamin tabakları, ucuz mat cam bardakları, alüminyum tencereleri vardı ve yemeklerini plastik muşamba masa örtüsünün üzerinde katlanan masada yiyorlardı. O anda ne kadar yoksul olduklarını anladı.

Berk Lise’den sonra orta ölçekli bir mağazalar zincirine satış elemanı olarak işe girdi. Aldığı üçret asgari ücretti ve günde üç giderken, üç dönerken toplam altı vasıta değiştirerek işe gidiyordu. Saat 10:00’da açılan işyerine gitmek için sabah 06:00’da yola çıkıyordu ve işe gidene kadar enerjisi kalmıyordu. Mağazada ortadaki reyonlarda katlı olan giysileri müşteriler pazar tezgahı gibi adeta talan ediyordu. 
Satış elemanlarının işleri ise bu dağıtanları toplayıp, katlanmak ve kabinlerdeki giysileri katlayıp reyonlara yerleştirmekti. Müşteriler çoğunlukla kadındı, erkek reyonunda beş erkek varsa, kadın reyonunda elli kadın birbiri ile rekabet edercesine mağaza alışveriş çantasına kıyafetleri bedava gibi ağzına kadar dolduruyordu. Bazıları ise ellerinde iki çanta ile dolaşıyordu. Berk onların bu kadar kolay para harcamalarına içinden kızıyordu. Onun bir aylık maaşı bir alışveriş poşetini dolduracak kadar bile değildi. İhtiyaç oldukça kısaca kıyafetleri eskidikçe semt pazarından zor alıyorlardı.

Oysa burada dünya çok farklıydı. Devasa market arabaları bile kıtlık var gibi ağzına kadar doluydu. Berk şaşkındı bu nasıl oluyordu? Anne ve babası aybaşında bir kilo kıyma alınca mutlu oluyor onu da azar, azar yemeklere tad versin diye kullanıyordu.

Bir gün bir kadın müşteri geldi. Ortayaşlı ve çok şık görünümlü havalı bir kadındı. Elindeki çanta dolu olmasına rağmen sürekli yeni bir kıyafet arayışındaydı, belliki etiketlere bile bakmıyordu. Berk’den beden ve renk konusunda yardım istedi. Sesi buyurgan ve bakışları da küçümseyici bir ifadeye sahipti. Berk sürekli taleplerden ve sorulardan sıkıldı. Ses tonu başka müşterilere de cevap vermekten yorulmuş ve tükenmişti. Tıslar gibi dudak arasından çıkıyordu cevapları. Müşteri bu tavıra bozuldu. Mağazasının ortasında Berk’e bağırmaya ve onu azarlamaya başladı. Olaya mağaza müdürü müdahil oldu. Bu bu ay içinde Berk’e yapılan üçüncü ikazdı.

Müdür odasına çağırdığı Berk’e döndü ve ….

Nejla BILGIN
www.kafiye.net