Sur’a Sus Üflemek

Her gece tazelenmiş bir hasretin koynunda sabahlarsın. Ebem  kuşağının açacağı vakti beklerken gözlerin, sabrına boyun eğişini an be  an izlersin.

Bekleyiş umudu gizinde saklamıştır yıllarca. Bekleyiş hasrete dostluk etmiştir ömrünce. Nice bağrı yanık âşıkların âh’ını biriktirmiştir. 

Aşka düşen yâre yarenlik etmiştir zor zamanında.

Yâre giden yolun her sapağında yön kaygısı düşer yüreğine. Ve susar, gözlerini kapatır, bütün sessiz hallerin sesinde yüreğini dinlersin usulca. Ve yüreğinin sesine doğru gidersin. 

Köşe başındaki yasaklı elmanın kokusu düşer burnuna. Ellerin dala uzanır. Nefsinin ısrarına yenik düşersin. Bekleyiş süresi uzadıkça vuslat geceyi vurur. Hicrana bürünen hayaller devşirir ömrüne.

Şafağı beklerken, eksik yanlarımın çığlıkları kulaklarımda. Sur’a sus üflemek ne denli zor ise, eksik yanlarımın çığlıklarını da bastırmak o denli zordu. Sol yanımızda hiç susmayan kuşun  vicdanına sığınıyorum. Bir nefes soluklanıyorum.

Her eksikten yeni yeni bütünler üretme çabasındayken tükeniyorum. İçimde bir geç kalma korkusu. Yürekte vuslatın sessiz telaşı…

Hatırlamak, unutmamak için ne yapmak lazım. İlla ki, Rabbin ufaktan bir titretmesi mi gerekiyor, bilemiyorum.

Bildiğim, geliş sebebimizden günbegün uzaklaşmamız. Bu uzaklık öyle bir vakte dayanıyor ki, bütün ruhumu ateşe veriyor.

Telaşlarımızın, koşturmalarımızın boşluğuna düşüyorum. Her birini sorguluyor, sual yağmuruna tutuyorum. Cevapsız kaldıkça suskunluğum kat be kat artıyor. Tarifsiz bir can ağrısına tutuluyorum. Yatağım, yorganım dikenlerle döşenmiş gibi. Kalp kor içinde, beden üşüyor. Ben titreyişin ateşinde yanıyorum. Bulutlanıyorum ve ben bulutlandıkca  duman çöker gözlerime…

Şimdiler de dumandan göz gözü görmez oldu. Toprak bağrını açmış bekliyor, gökyüzü avuç içlerine akıyor damla damla… Hüzün hikâyeleri birikiyor Anadolu’da. Her kapı tokmağı ardında yüreği yanık ana babalar saklıyor. Acı kol geziyor sessiz çığlıklarını bırakarak.

Kan yol aldı yürüyor Fırat boyunca. Hırçın sevdaların suyu, göz yumuyor bu akışa.

Yürekçe tekleşmenin bekleyişine koyuldum bu günler. Acı gönüllere pay edildikçe azalırdı. Yoktu bizim gönül ortağımız bizden başka. Yangın bizimdi, yanan bizdik. Yandıkça pişen de biz olmalıydık.

Susturmalıydık içimizdeki çok sesliliğin dilini. Hoyratça ortalıkta dolanamazdı bu ara. Yasımız vardı çokça, emanetleri vardı boynumuzun borcu.

Aşka aşkla gidenler düşüyor aklıma. Bırak diyor bir yanım gidene yanmayı. Sen haline yan!

Hangi vakit aşk düşerse aklıma, aşka doğru kanatlanıp uçasım gelir. Telaşa kapılır, zamansız  uçmanın yorgunluğu düşer payıma.

Ah bir telaşın koynunda ömür tüketen !

Ömrüne bereket…

Sündüs Arslan AKÇA
www.kafiye.net