Örümcek Ağı
Bu sene buralara erkenden hazan düştü
Duydu tüm ovalılar kırlangıç yankısını
Acele koşuşmalar karınca yatağında
Cırcır tüketti sazda ağustos şarkısını
Zar ağlayan mor gülün gönülsüzlük bağında
Candan geçip bezmeler sorsan, acı gülüştü
Dalmak vardı hayale gürültülü âlemde
Gözler ki alışkındı vuslat gördü elem de

Yine hangi nasibi toplamıştı kalender
Tüm şehrin aynaları sırrı saklarken ender
Dağıtılmış hislerde isyan üstüne isyan;
Bir ömürün içinde deşifre olmuş zaman
Ölümü soluklanan yollar; dar ve incecik
Gülzarın bahçesinde yolcu desen gencecik
Mahşer gününe değin dudaklardaki imla
Sadrın aralığından dökülür damla damla
Mekân ahları yığar bulutların üssüne
Kehribar yüzlü nefer yatırılmış göğsüne
Yılgın bakışlardaki bu yoğun melal niye
Neden gözlerden akan hicran dokur geriye
Duygular gün doğumlu gece oldukça durgun
Kan kızıl sabahların koynunda büyük vurgun
Yarınsız şafaklara şarkı olmazken ithaf
Cefakâr yüreklere kimler çıkmıştı taraf
Öksüzlüğün sırtından var mı eren murada
Akıl sır ermez lâkin cihan çöker feryada
Sineler oyuk oyuk her köşede engerek
Duman doruklarında yine yaşamak gerek
Güneş ki ziyasıyla ıspatlamıştı rüşdü
Karanlıkta görünen gerçek mi yoksa düştü
Reva mıydı gizlice semaya doğru dalmak
Galeyana gelerek; yıldızla, hilal çalmak
Meşrebi geniş kulun işi neydi mabette
İhtiyar meclisinde tez bıkardı nöbette
Başka bir deyiş ile; kalmış mıydı cesaret
Fikri kaçık gezenin haceti miydi, hicret
Dizde derman kalmamış, vakitlerden güz vakti
Kendini imar eden sessizliğin az vakti

Ayazın yanık izi bir kâmilin sırtında
Yürüdükçe heybeden tertemiz öğüt düşer
Zerafetle süzülen güvercinler hayada
Çırptıkça kanadını inceden ağıt düşer
Gönlünü kirletmeden yaslandığı kayada
Baksa dünyaya karşı acılarsa ardında
Etraf örümcek ağı toprak mı bundan ihya
Akıla düğüm atan örümcek miydi kâhya?

Nezahat YILDIZ KAYA