SÜNDÜS ARSLAN AKÇA

Susuyorum Kar Düştükçe Yollarıma

 
Hadi davran yüreğim,
Göreceklerimiz var, sükût edip dinleyeceklerimiz, mevsimlerine uğrayıp yağışlarından nasipleneceklerimiz var daha. Derya yüreklerde bir nefes dinleneceklerimiz… Dil halini beyan ettikçe dönüp yanacaklarımız, ‘’ah’’ içine sıkışmış suskunluklarımız var daha.
 
Ve yola revan olduk; yüreğimize ‘’davran’’ deyip, niyetlerimizi halisane tutup koyulduk. Yol gidenindi. Bir şair yol aldıkça suskunlaşırdı, yol aldıkça eksikliğinin önünde cezbeye gelirdi. Susmanın müsebbibi olmak adına susuyorduk.
 
Bu sebepledir ki, bir yerlere yetişme telaşımız vardı hep. Koşturmalarımız mezara kadar devam edecekti. Hizmetimiz insanaydı bu dünyada. Yaratılanın en güzeline hizmet, Hakk’a hizmetti. Koyulduğumuz yolda muvaffak olabilmeye taliptik. Kimi zaman ümitsizlik gönlümüzü kırsa da her seferinde yine ayağa kalkma gücünü bulduk ve güzel günlerin arayışları içinde koşturduk zamana inat.
 
Yol haritası çizersiniz kendinize ve bu harita sizin yönünüzü tayin eder. Siz niyetinizi aşk ile işlersiniz ve aşk; sizi aşk yüreklilerin kapısına götürür. O kapıda; boynumuz kıldan incedir.
 
Yaşam alanımızı sınırsız kılmak istiyorsak, aşk; manevi atmosferimiz olmalıdır. Aşk; kalp makamını hükmüyle hükümsüz kılar. Dil, bir deryadan sökülürcesine akar. Gözler, hüznü nakış nakış işler aşk ile…
 
Yaptığı her işe aşkla sarılmak, gördüğü her şeye aşkla bakmak, sureti aşıp sireti okumanıza vesile olur.
 
Aşkı; aklın zindanında tutsak kılana, ‘’ah’’ ile ‘’vah’’ arasında yaşamak düşer.
 
Yola revan olduk ve ömrünü aşk için tüketenlerin kapılarına döndü rotamız. 
Güzel insanlar güzel atlara binip gitmediler. O güzel insanlar dünya var oldukça var olacaklardır. Bu dünya onların yüzü suyu hürmetine değil midir ki, bu kadar çirkinliğe rağmen varlığını devam ettirmektedir.
 
Muhabbetinden nasiplendiğim bu güzel insanların kalplerinde gidişatın derin yaraları vardı. Onlar ki, görmezleri görüyorlardı. Onlar ki, ilim meclislerinde binlerce sayfalar arasından süzülüp gelmişlerdi. Hala ruhları açtı öğrenmeye. Ve en mütevazı hal dili vardı üzerlerinde. Eksikliğin hüznü gözlerinden okunuyordu. Ah iki kelam ediyorum diye böbürlenen ‘’sen’’, kalemi kelamını aşan bu insanları görmez misin? Susmak düşer bu saatten sonra sana. Sus ki, adamdan saysınlar, sus ki, susmanın sana sunduğu dinleme eyleminden nasibine düşen olsun.
Sus ki, kendini dinleme fırsatın doğsun.
 
Sus ki, ruh uyansın!
 
Derya gönüllülerin meclisinde zerre kalmak ne büyük lütuftu. Benliğimi darağacına yine ben götürdüm. Yine ben keşfettim yokluğumun varlığımdan daha çok yer kapladığını.
Susmanın erdemine niyetlendim. Niyet ettim Allah rızası için erdemin kapısında bir ömür hizmetkâr olmaya!
 
Dost meclisinde, yüreğime suskunluk üfleyip dem tutuyorum şimdi. Öyle bir hal diline gömülüyorum ki, ben beni unutuyorum.
Birazdan “yaz” borusu çalacak. Ruhum düşüne sokulan çok’tan az’ı yazacak.
Siz öz’ü okurken ben iz’in birine bırakıp kendimi gözden kaybolacağım.
 
Kar düştükçe yollarıma, susuyorum…
 
Aşk ile…

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA