Bir Dilek Dile Hayattan – 28

Hava gerçekten de çok güzeldi. Gönüllerince dolaştılar, gezdiler; hayattan beklentilerini dile getirdiler. Dilek biliyordu ki; hayattan hiçbir şey beklenemezdi. İnsan yolunu kendi çizer, ne istiyorsa, bekliyorsa tahtaya onu yazar ve yazdığını takip ederdi. Garipti; yaşına ve tazecik bedenine zıt bir olgunlukla bakmaya başlamıştı hayata. Oysa içinde binlerce çocuk özgürce oynamaktaydı. 

Çay bahçesinde sesleri kuşlar gibi cıvıl cıvıldı. Dilek omzuna dokunan elin arkadaşlarından birine ait olmadığını, omzunda uzunca kalışından anlamıştı. Dönüp bakınca hemen saygıyla ayağa kalktı. 

-Aaa Lütfiye abla! Nasılsınız? 

Lütfiye, fakirlere yardım eden bazı hayır kurumlarında emek vermiş, zengin, çok gezen bir kadındı. Kime nasıl ulaşacağını bilir; bazen kimin hayatını karartacaksa, menfaati için ‘Hayır işi’ der, yapacağını yapardı. Dilek’i arkadaşlarından az uzağa çekerek heyecanla konuşmaya başladı.

-Dilek’çiğim nasılsın? Seni gördüğüm ne iyi oldu. Gel yanıma hele; sana söylemek istediklerim var. Bak kızım; ne zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini biliyorum. Oysa sen çok daha iyi bir hayata layıksın. Bir elin yağda, bir elin balda olmalı. ‘Yarın ne yiyeceğim?’ kaygısı düşünmemelisin. Hatta deden, babaannen ve kız kardeşine de döke saça yardım edebileceğin bir teklifle geldim sana. 

Bu dönem her kes karar vermişti sanki Dilek’i şaşırtmak için. ‘Bir bu eksikti’ dedi içinden. Acaba tatlı cadı burnunu oynatacak, anne ve babası yeniden dünyaya mı gelecekti? Ne olabilirdi başka? Miras kalamazdı; eti budu belliydi dedesinin. Kadın sakin sakin, kelimeleri anlaşılır bir dille ballandıra balllandıra anlatıyor, ağdalaştırdıkça ağdalaştırıyordu. 

Dilek ahşap sandalyeye iyice tutundu. Arkadaşlarının ‘Hadi Dilek’ diye seslenmelerine, el işaretiyle ‘Geliyorum’ mesajı veriyordu. Arkadaşları yüzündeki anlamsız ifadeye bakıp, konuşmanın içeriğini merak ediyorlardı.

-Bak kızım! Ben bir beyefendi tanıyorum; Kıbrıs’ta yaşıyor. Zengin mi zengin… Lefkoşa merkezde evi var. Ozan Köy’de arazisi, villası, İngiltere bankalarında milyar dolarları var. Anlayacağın zengin mi zengin! Tek istediği huzurlu bir yuva kurmak… Benden istekte bulundu; ‘Tanıdığın, bildiğin, eli yüzü düzgün, mazlum, temiz bir aile kızı varsa, yardımcı olursan sevaba girersin.’ dedi. E valla senden iyisini mi bulacak? Ben seni münasip gördüm, seni seçtim. Şanslısın valla! Ne dersin? 

Dilek şaşkınlığını atamıyordu üstünden. O okumak istedikçe, bu insanlar üstüne geliyorlardı evlendirmek için. Sahipsizlik miydi bunun adı? 

-Evlenmek istemiyorum, okumak istiyorum ben Lütfiye Abla! 

Lütfiye cevaba hazırlıklıydı. 

-Kızım akıllı ol. Bak, sade kendinin değil; iki yaşlının hayatını da kurtaracaksın. Düşünsene ya! Refah içinde yaşayacaklar. Kız kardeşinin durumu da belli. O da bebek bekliyor. Destek olursun fena mı? Kız Kıbrıs’a gideceksin; daha ne istiyorsun? ‘He’ de bitsin bu iş. Gelir ister seni ninenlerden. Ne istersen yapacak; söz verdi. En kral yerlerde düğünün olacak. Yeme, içme, huzur, mutluluk; ne istersen var. Hem istersen okuluna devam edersin orada. Adam zengin; para babası! Otur ders çalış evde. İkinize bir tabak yemek yap, adama iki gülümse; dünyalar onun olur. Başka bir şey istemiyor ki adam. 

Dilek’in yanına dayanamayıp arkadaşlarından biri yaklaşmıştı. 

-E hadi Dilek! Akşam oluyor… Zaten az zamanımız kaldı dolaşmak için. Sonra devam etseniz olmaz mı? 

Aysel de yaklaştı. Dilek’i en iyi o tanırdı. Renginden anladı bir şeyler olup bittiğini. 

O an limandan hareket eden koca bir vapur, veda sirenlerini bağırta bağırta ‘Hoşça kal’ diyordu adeta. Eller havada sallanıyordu. 

Lütfiye Hanım, Dilek’in yanına yaklaştı yeniden… 

-Yarın size oturmaya geleceğim. İyice düşün taşın. Yarın bir ara konuşuruz kızım. Hadi hoşça kal. 

Bunları diyerek uzaklaştı kızlardan. Dilek arkasından baka kalmıştı. 
28. bölüm sonu

Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net