SABAH MANZARALARI

Uyku mahmurluğu içerisinde, okuluna gitmek üzere yola koyuldu Yasemin öğretmen. Hiç keyfi yoktu nedense. Üstelik her adım başı kaldırımlarda görmek zorunda kaldığı tükürük ve balgamların tiksindiriciliği, midesini ağzına getiriyordu her sabah. Bu işi yapanlar yaptıklarının yanlış olduğunun farkında değiller miydi acaba? Ya, tam köşeyi dönerken yaşlı bir amcanın burnunun koca deliklerine parmaklarını sokup, çıkardığı pisliği de önünde durduğu evin bahçe demirlerine sürmesine ne demeliydi?

Biraz daha hızlandırdı adımlarını. Bir seyyar piyango bileti satıcısı elinde biletleri, hiçbir ters harekette bulunmadan geçip gitti yanından. Yirmi dakikalık yolun on dakikasını geride bırakmıştı ki, karşıdan gelen bir başkası ağzındaki balgam dolu tükürüğünü bütün haşmetiyle postaladı yere. Bir onunki eksik kalmıştı, tamamladı. Adam haklıydı haklı olmasına da sokağı seçmesi yanlıştı.

Yol boyunca bu manzaraları görmek zorunda kalan Yasemin öğretmen, okuluna varmak için tırmanması gereken yokuşa yönelirken ”pat” diye bir sesle irkildi. O da ne? Omzuna teğet geçen içi dolu bir çöp poşeti… Pes doğrusu… Hele bu hareketin hiç yapılmaması gerekirdi. Başını kaldırdı. Bir apartmanın bilmem kaçıncı katından bir teyze bakmıyor muydu?

“Eh!”dedi içinden ”Alacağınız olsun. Çevreyi bu hale getirdiniz ya!

Yutkundu, içerledi. Kime ne anlatacaktı? “Bunlar da yaşamın belirtileri” diye düşünerek teselli etti kendini.”Keşke” dedi.”Şu tüten bacanın sıcaklığı gibi insanın içini ısıtan belirtilerle karşılaşsaydım.”

Yanından geçen minik bir öğrencinin hayretle yüzüne baktığını fark ettiğinde sesli düşündüğünü anladı. Dikkatini verdiğinde ise, kendi öğrencisi Seher’in olduğunu gördü. Şaşkınlık dolu bakışlarla öğretmenine yanaşan Seher, duyduklarına bir anlam verememişti. Öğretmeni Seher’in elinden tuttu ve ona:

”Her ne kadar yaşamın belirtileri de olsa, insanlar daha olumlu şeyler yaparak yaşadıklarını hissettirebilirler, değil mi Seher? diye sordu.

Seher:”Ne dediğinizi anlayamadım öğretmenim.”dedi ve biraz daha sokuldu öğretmenine.

“Alacağınız olsun sokağa tükürenler, burnunu karıştırıp bahçe demirine süren yaşlı amca… Çöp poşetini zevkle aşağı fırlatan teyze… Alacağınız olsun. Ben de çocuklarınızı, torunlarınızı karşınıza dikmezsem…”

“Şimdi anladım öğretmenim.”dedi heyecanla Seher.

Birlikte okulun kapısından içeri girdiler. O gün hep bu konuyu işledi derslerinde; matematik, fen, sosyal yerine… Bu konu da derslerin tamamını içine almıyor muydu sanki?

Gülen yüzlere, ışıl ışıl bakan gözlere bir şeyler anlatabildiğini fark ettiği an, kendi de mutlu oldu. Okulun bütün panolarını çevreyle ilgili yazı, resim ve şiirlerle donattılar o gün…

Ülkü Duysak

Not: Tarafımdan yaşanmış ve gerçeklere dayalı kurgulanmıştır.