Ne Tuhaf

Ne tuhaf. İlk kez bunu böyle düşünebiliyor, görebiliyorum. Yıllar önce, bu dakikalardan itibaren annem benim için, ilk bebeği için sancılar çekiyordu, sancılar içindeydi. Elbette doğuş, dünyaya geliş müthiş bir şey. Fakat annene acı çektirdiğinin düşüncesi, bu düşüncenin azıcık olması bile, büyük yara. Hani hep kızıyorum ya kendimce, ona buna, insanlara.

Aslında anneme kızıyorum. Farkında olmadan anneme kızıyorum. Ömür diyorum, ömürlerimiz sonları nasıl ki. Tüm bu düşünceler kafamda döne dursun, sonra ana rahminden dünyaya düştüğüm o andaki gibi, şıp diye bir şey düşüyor, bir damla düşüyor, yine boşluğa.

Bugün iş yerinde şunu demiştim Leyla ve Elif Hanıma. Dedim ki, yaşasın, bu akşam aynı anda aynı yemeği yapıp yiyeceğiz ne güzel. Birden farkettim de. Yıllar önce, aynı günde, aynı ayda, yine aynı şeyler olmuştu, yine birkaç damla aynı gözlerden aynı yanaklara süzülmüştü. Kim bilir belki de daha minicik bebekken dahi ayni hissiyatlar içerisindeydim de hatırlamayışım İlah’ın takdiriydi. İçten içe, uzun uzun iç çekip yutkunduğum, yorulduğum, yorulduğumda dinlenmekten zevk aldığım, ruhumu doyurmaya çalıştığım ve ta içimden geldiğince neşeyle sarıp sarmalandığım bir hayat yaşıyorum.

Pek alıntı yapmayı sevmem ve beceremem ama diyor ya Tezer Özlü, ‘Anlatamayacağım. Bu insanlar guguk kuşu filmini de, Napolyo’nun yaşam öyküsü filmini de, limana yaklaşan beyaz yolcu gemisini de, vitrinlerdeki yeni sonbahar giysilerinide, aynı gözlerle seyredebiliyorlarsa, elimden ne gelir?’ Sonra benimde nacizane bir şiirim var ya.

Hani demişim ya orada. ‘Yumuk yumuk dünyayı mı kucaklamaya geldi, yamuk yumuk dünyayı mı; sırtlamaya mı geldi, sarılmaya mı; annesini mi daha çok sevecekti, babasını mı; ya büyüyünce ne olacaktı, öğretmen doktor mu, geçelim bunları, mutlu, mu?’ Böyle işte. Yeni yaşım, hoşgeldin hoşgeldin.

Hatice Kübra Öktem
www.kafiye.net