şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Buhurdan Ayna
Akşam güneşinin
Zemine değen aksi paslı makasıyla keser
Etekleri tülden düşsel bir entariyi
Asılır kalır özürler kurumuş ağaç dallarına
Titrek parmaklarıyla göğe tutunur yabancımız tüm kederler
Susmalara yetişemem
Her susku masmavi kanatlı hızlı bir tren
Karabasanların mıydı acaba seni muhacirliğimden devşiren
Eskidim halsizim anlayışsızım üstelik
Kapılarımı kapatsam keşke uğuldayan rüzgara
Esmese düşlerimde narsız bahçelerin tükenmişliği ya da
İplik iplik yağar karamsarlık
Kimi zaman yeni doğan günün üstüne
Ölmüş ozanlar haykırır uzamış saçları humuslu
Duyarsın titreyişini sesinin gökkubbede asice
“Yüreğim yanıyor elimde değil”
Yorma kendini ay kız
Gün sırlı gümüş tespihini saçlarına saracak
Sular buhurdan bir aynaya bakarak
Gözlerine perde perde lacivert sürmesini çektiğinde
Safran sarısı çöllerin çileleri açar
Hiç uğranmayan köhne istasyonlarda
Portakal ağaçları söyler
Son şarkısını bahtsız geçen yazların
Kasımpatılar doğar ve ölür
Bir kasım gecesinde söylenerek ansızın
“Sağım solum yalnızlık saklanmayan ebe”
Heybemizde güz alacası besteler ıslık çalar durmadan
Kuruntulu bir saatin kadranı son kez çırpındığında
Ne akrep kaçabilir ne yelkovan pervaz edebilir boşluğa
Hatice Eğilmez Kaya
Hallacın parmakları kanar bazen atlas yorgan dikerkenyıldızlar yere düşecek sanırgöğe her baktığında bir parça mutedil bir parça çekimserdolun ayın çıkrığına sardığı düşlerinden utanır
“Haydi gidelim” der “bahar bitecekmiş bize ne” He.k.
“Bir çağ yandı da bir sabah / dağlar usandı seyirden bizi…”
size de
Çöllerin de göğü mavidir dağların da
Sibiryadaki tenha ve soğuk şehirler kadar uzaktır
Dilinizdeki her söz bana
Histen azade maskeler kedersiz kalpler gibiyiz
Belki de sevemiyor hiç kimse hiç kimseyi
Kimi kavgalı kimi alıngan kimi çoktan terke hazır
Sevmekle başlayacaktı oysa her güzel şey
Ahir zaman denilir canımın içi güne
Bir geçmiş zaman süzgeci almak
Gerek gerçekten öyle ise
Göğsünüzü tam ortadan ikiye yarıp
Sevmek ekebilecek takatim yok ya
Belki diyorum kim bilir belki acemice
İçinizden gelir de bir gün seviverirsiniz ustalıkla
Sevinçli tomurcuklarla açmalı
Tanıdık bir saksı çiçeği
Kulağına eğilip iyi yıllar demeliyim
“Size de” olmalı cevabı yüz bin soru devşirterek
Çocuksu sevinmeliyim incecik kırılsam da kısaca
Rüzgar güz ninnileri söyler körpe günlere
Ne yıllar ne asırlar büyüdü koynunda oysa
Hüküm giyerek aynalardan kadınlar gelip geçti
Ağladı güldü her biri kimi kuytuda kimi uluorta
Aziz kardeşim. arkadaşlık isteğinizi onayladım. Bununla birlikte bir konuda sizi ikaz etmem gerek. O da şu. Benimle özelden konuşmaya çalışmayın lütfen. Ben sayfamda yazı, şiir vb. Paylaşırım. Sohbet için ne vaktim ne de isteğim var. Profilimden de anlaşılacağı üzere 24 yıllık edebiyat öğretmeniyim. Tek ilgi alanım edebiyattır. Samimi dualarımla.
Âdem’in Kuruntusu
Âdem bir sabah uyandı, ayaklarının ucuyla yavaş yavaş serinleyen toprağa bastı. Havva, alıp verdiği usul nefeslerle uyuyordu. Habil ve Kabil de uyuyorlardı, kardeşçe ve ezeli bir sükûnetle. Lebuda ile Aklima da, diğer bütün ilk kardeşler de öyle. Gökyüzünde sonbaharın turuncuya çalan hüznü vardı. Toprak, kışın soğukluğuna hazırlanıyordu. Nasıl da canı sıkkındı Âdem’in. Gözlerini gri bulutlarla kaplı gökyüzüne dikti. Gökyüzü, olanca maviliği ile, güzün zemine karamsarlık yayan görünmez efsununa karşı duruyordu. Aniden bir kuruntu düştü Âdem’in kalbine. Tarifsiz bir vehim, uçsuz bucaksız bir vesvese
Sanki üstü başı hala balçık kokuyordu. Ellerini, avuçlarının içini kokladı. Parmaklarını saçlarının kıvrımlarında dolaştırdı. Sonra parmak uçlarını burun deliklerine yaklaştırdı. Evet evet kesif bir balçık kokusu vardı üzerinde. Havva’da ve çocuklarda yoktu bu koku. Sadece onun hücrelerinden yayılan, yıkanmakla, binlerce kez suya batıp çıkmakla geçmeyen, ailesinin diğer fertlerine bulaşmayan bir kokuydu onunki. Havva’ya sormuştu bir keresinde, “sen de alıyor musun bendeki balçık kokusunu?” diye. Havva her zamanki işvesiyle cevap vermişti. “Evet alıyorum.” Âdem endişe ile devam etmişti, “peki rahatsız oluyor musun?” Bu sefer sessiz bir tebessümdü eşinin yüzünden süzülen. “Neden rahatsız olayım? Senden başka hiç kimse bir daha böylesine güzel yaratılış kokmayacak.”
Gece gördüğü tuhaf düş bütün duyularını sızlatıyordu. Olanca masumiyetleriyle uyuyan çocuklarının çoğaldıklarını, dünyanın dört köşesine yayıldıklarını, anlayamadığı dilerde – oysa o sadece cennette meleklerin de konuştuğu kutsi dili bilirdi -.konuştuklarını görmüştü. Rüyasının başında masal diyarına gitmiş çocukların, sevdiğinden güzel sözler işitmiş genç kızların, yuvasına rızık taşıyan adamların neşesi ile şendi. masal mıdır ezber edilen / düşe bulanmış yollarda bir yelkovan kuşu düşledim bu sabah kanadı kanatlarım / saklanır pervazlara telaşı / söyler durur aynalara susan yanım…
Hatice Eğilmez KAYA
www.kafiye.net
Yorum Yapın