Bir Dilek Dile Hayattan – 9

Dilek, hiç istemese de bu ayrılığı, çok sevdiği çekirdek ailesinden bir süre uzak kalacaktı. Çok buruktu yüreği. Olacakları seyre koyulma zamanının geldiğini hissetti. Sonuçta hayat bir sahneydi. Perde, her gün yeni oyunculara ve oyuncunun oyununa göre şekilleniyor, sahnenin görselliğini zenginleştiriyordu. Her yeni güne doğan güneşle, sahnenin ona sunacaklarını bekliyordu Dilek. Dikkatliydi. Sunulanları değerlendirmeliydi.

Babaanne, elinde bir şey sıkıştırarak Dilek’e bakıyordu. Odada kimsecikler yoktu. Bakışları buluşunca, işaretle yanına çağırdı torununu ve başladı nasihat etmeye. İnsanlara güvenmeden önce tanıması gerektiğini, aklı başında hareketlerine devam etmesini, okulunda başarılı olmasını, güzel karnesini beklediğini söylerken, divanda geziniyordu bakışının ebeveyn ağırlığı ve sorumluğu. Yaşlı kadın biliyordu, artık yavaş yavaş Dilek’le yollarının ayrıldığını. Bu düşüncesini yaşlanan bedeni de destekliyordu.

Kız kardeşi, ilkokul eğitimini değişik üç okulda almaya çalışmıştı. Bu durum olumsuz etkilemişti Derya’yı. Okuma isteği gitmişti. Tekrar dönüşünde dördüncü okulu olacaktı. Okul değiştirmenin olumsuz etkilerini kardeşinde görüyor üzülüyordu Dilek. Kardeşinin uzun vadeli olarak okullarda okuyamayacağını düşünüyor, bu düşüncesinin doğru çıkmaması için de dualar ediyordu. Fakirlik ve ilgi yetersizliği de eklenirse, neler yaşayabilirdi bakalım kardeşi bundan böyle…

İçi fena oldu. Aniden yerinden fırladı Dilek.

Herkesin içi hüzün doluydu evde.

***

‘Bu kadar çok insan var mı bu dünyada?’ dedirtecek kadar kalabalıktı İstanbul Otogarı. Her kıyafette insan vardı ve o kıyafetlerle birlikte yürüyen hikâyeler… Kim bilir nereye gidiyorlardı? Hangi yeni başlangıçlara adım atacaklardı? Bir tarafta kavuşanlar, diğer tarafta ayrılanlar vardı. Aynı madalyonun iki yüzü gibi her duygu yaşanmalıydı insan ömründe. Böylece hayatın değerleri ortaya çıkmalı, insanlar yaşadıklarını ayırt etmeyi öğrenmeliydi.

Ayrılık kolay olmadı hiç biri için. Terminalin uğultusuna karıştı, söylenmek için son ana saklanan önemli cümleler. Birbirlerine çok sevdiklerini söylemiş olsalar da duyulmamıştı ya da kelime önemini dokunuşlara bırakmıştı. Sarıldılar birbirlerine.

Bir eksik dönüyorlardı memleketlerine. Bir şeyler koparıyordu içlerinde rüzgâr; sulara bırakıyordu sonra. O sular, yeşermek adına son umuttu o tomurcuklara.

Eller kalktı sallanmak için… Neyi uğurluyordu ki Dilek? O kadar çok ‘Merhaba’ ve o kadar çok ‘Güle güle’ olmuştu ki şu son zamanlarda…

Madem her şey başarı içindi, azimle başarılarını süslemeye devam ediyordu Dilek. Halası, okulda öğretmenlerinden duyduklarını, mektup olarak memlekete, anne ve babasına yolluyordu. ‘Bakın kızımız başarılı ve iyi yolda. Merak etmeyin, kararımız doğru’ der gibiydi mekuplar…

***

Öğretmen kapıyı konuşarak açıp sınıfa daldı. Elindeki zarfla Dilek’e doğru yürüyordu. Kollarını da açmıştı, sarılacaktı; ama neden?

Dilek, birkaç saniyelik zamanda içine doğan hislerle ayağa fırlamıştı. Hem konuşup hem kendisine doğru gelen öğretmenine bakarak ayakta bekliyordu. Öğretmeninin konuşması, kolları Dilek’i sardığında bitti.

-İstanbul genelinde, liselerarası kompozisyon yarışmasında, senin yazın birinci oldu kızım. Sevgiyi ne güzel anlatmışsın Dilek’im. Yürekten tebrik ederim seni.’ dedi ve kollarıyla sıktığı bedeni rahat bırakarak bir adım geri çekildi. Sınıfta, erkekleri aratmayacak kadar çok ıslık sesleri ve alkışlar vardı. Arkadaşlarının bu coşkusuna, diğer sınıflardaki arkadaşları ve öğretmenler de gelmiş, bu mutluluğa ortak oluyorlardı.

Dilek’in tek isteği; şu ana, dedesi ve babaannesinin de şahit olmalarıydı.

Dede evini hayal etti. Dedesi şu an, odunlukta nacakla odunları inceltip yukarı çıkıyor olmalıydı. Sobanın dibinde kardeşi Derya, sıcağın da etkisiyle kıpkırmızı olmuş yüzüyle uzaklara dalmıştı mutlaka. Buruk bir özlemle daldığı sabit bir noktaya bakan bir çift göz de babaannesinindi hatta. İç çekiyordu belki sessizliği bozarak; ‘Ne yapar ki o kız acaba? Bu hafta mektup gecikti.’ diyordu belki…

Daldığı hayalden ayıkıverdi.

Birkaç gün sonra ödül töreni düzenlenmişti. Belgesi verilecekti. Protokol, seyirciler; herkes hazırdı. Sunucu geldi sahneye. Çok güzel sözler söyledikten sonra Dilek’i anons etti.

-Şimdi, liselerarası kompozisyon yarışması birincisi Dilek…

Gerisini duymamıştı Dilek… Ta ki öğretmeni yanına gelip, ‘Kompozisyonunu okumak üzere sahneye davet edildin. Hadi kızım!’ diyene kadar…

9. bölüm sonu…
Devam edecek…

Melek Kırıcı
www.kafiye.net