Bir Dilek Dile Hayattan – 5

Dilek saygılıydı ve hizmeti çok severdi. İçinde çığlık çığlık biriken enerjisini, çoğu zaman zapt edip bulunduğu ortam ve yaşantılara göre kontrol etme olgunluğuna sahipti. İçinde bir çocuk vardı birçok insan gibi. Bu çocuk O’nu ilerleyen yaşlarında da canlı tutacaktı.

Yeni okulu için yapılan alışverişler tamamdı. Eniştesi hiç düşünmeden, evin bazı eksiklerini iyice kısıtlayarak, harcamalarını koşulsuzca evine yeni gelen güzel akrabalarına açıyor, kuracakları yeni hayatlarına adımlar atmalarına yardımcı oluyordu. Halası da mutlu ve umutluydu. Derya daha küçüktü; ama Dilek aklı başında olduğunu tüm haliyle kanıtlıyor, yarınlara ümit vaat ediyordu.

Her şey çok güzeldi. Derya ile Dilek İstanbul’u sevmeye başlamışlardı bile. Dilek, duygularını fakir yetiştiren onca insana inat, hayata ümitle bakmayı seviyor, hayallerini hep zengin tutuyordu.

***

Halası, Derya, Dilek okula geldiklerinde teneffüs saatiydi. Kızlar okul bahçesinde tüm neşeleriyle çığlıklar atıyor, on dakikalık teneffüsün telaşında ihtiyaçlarını da gideriyorlardı. Önce idareye gitmeleri gerekiyordu. Öğrenci işleri, kayıt, evrak derken; Dilek’in sınıfına geçmesi üçüncü dersi bulmuştu.

Her zamanki gibi kendine güven doluydu genç kız. Liderlik vardı sanki özünde. Öğretmen ve arkadaşlarıyla tanışıp gösterilen yerine oturdu. Herkes dikkat ve merakla yeni gelen genç kıza doğru bakıyordu.

Dilek o kadar kendiyle barışık bir kızdı ki; asla girdiği ortamı yadırgamaz, yapacağı kısa bir analiz sonrası ortama uyum sağlar, başarılarını gizli tutar, sempatik ve sevecen tavırlarıyla çevresini fethederdi. Yine öyle olmuştu. İlk çıktıkları teneffüste arkadaşlarıyla kaynaşmış, ortak konular bile bulmuşlardı. Hatta okulun voleybol takımına girmek için beden eğitimi öğretmeniyle görüşmüş, takıma adını yazdırmıştı bile. Sosyal yönleriyle kısa sürede tanındı okulda.

Henüz ikinci günde, idareyle görüşüp tiyatro ve benzeri çalışmalarda yer almak istediğini söylemişti. İlk hafta dolmadan okuldaki gözde öğrenciler arasında yerini almıştı bile. Sürekli gülümseyip hoş bir enerji saçıyordu etrafa. Okulda sorunsuz bir öğrenci olduğundan öğretmen ve idarede memnundu kendisinden.

Edebiyat öğretmeni her yıl olduğu gibi, liselerarası bir kompozisyon yarışmasından bahsediyordu tüm sınıflara. Para ödülü vardı kazanana. Dilek, gözlerini açarak çok dikkatlice dinliyordu orta boylu, mavi gözlü Serap Öğretmen’i. Heyecanla dolmuştu minicik yüreği.

Merak ettiği tek şey vardı; o da kompozisyonun konusuydu…

“Sevmek”… Sevmek neydi? Konuyu kelime olarak her zaman duyardı; ama çok şey içerdiğinden, en zor konulardan biriydi.

Teneffüs zili çalmış; ama sınıftan çıkmayıp yalnız kalmayı tercih etmişti Dilek. Sevgi ne demekti? Sevmek neydi? İçine daldıkça derinliği fark ediyordu.

Eve gittiğinde de eskisine oranla sessiz kalıyordu. Kafasında hep sevmek ve sevgi vardı. Dedesine soramazdı. O çok otoriter biriydi. Babaannesi ise dedesinden habersiz konuşmazdı. Öyle görmüştü hayatı. Derya zaten küçüktü ve kendisinin bile bilemediğini o hiç bilemezdi. Geriye eniştesi ve halası kalıyordu. Karar verdi; akşam olduğunda soracaktı onlara. Tek umudu da onlardı.

Nihayet akşam olmuş, tüm aile yemek için toplanmıştı. Yemeğin yenmesini zor bekledi. Biter bitmez herkese “Afiyet olsun” deyip halası ve eniştesine döndü:

-Halam ve eniştem olarak bir konuda bana bilgi vermenizi istiyorum mümkünse. Konu beni aştığı için de büyüğüm olarak size soruyorum.

Eniştesi söze girdi hemen…

-Tabii evladım! Buyur sor bakalım.

Tüm aile yemeği bırakmış Dilek’e çevirmişlerdi başlarını. Genç kız aslında bu merak karşısında sindiğini hissetti. Yine de sormalıydı. Ok yaydan çıkmıştı. Gözleri ışıl ışıl sordu sorusunu:

-Sevgi, sevmek ne demektir?

Halasının suratı asıldı iyiden iyiye. Bu yaşta sevgi, sevmek de nesiydi? Bu kız öğrenip ne yapacaktı. Sorunun nedenini kendince düşünüyor, sebebini bulamıyordu. Suratı asıldı, nefesleri sıklaştı. Halasının bu durumu nedeniyle eniştesi de çekinip susmuştu.

-Sen ne yapacaksın bakim sevmeyi, sevilmeyi, sevgiyi? İstanbul’a bunları mı öğrenmeye geldin yani? Ne kadar ayıp ya!

-Ama hala…

-Sus bakim! Kızını dövmeyen dizini döver. Biz seni okula sevgiyi, sevgiliyi öğrenmen için mi yolluyoruz? Bil ki hepimizin umutlarını yıktın.

Kocası söz alacak oldu…

-Sen de arka çıkma şu kıza. Biz okusun diye yemek yaptırmıyoruz, temizlik yaptırmıyoruz. Ama şu öğrenmek istediklerine bak sen! Baba, sen de bir şeyler söylesene!

Dede yutkundu sadece. Gözlerini sabit bir noktaya dikti ve sustu.

5. bölüm sonu
Devam edecek…

Melek KIRICI
www.kafiye.net