EKSTRA MASA

Merhabalar sevgili dostlarım. Nasılsınız bakalım? Neler yapıyorsunuz, ne alemdesiniz buluşmayalı? Sonbahar mevsimi kendisini iyiden iyiye hissettirdi, biliyor musunuz? Bugün İzmir’de her ne kadar hava sıcak gibi görünse de, gün batımında serin bir hava hemen kendisini hissettirmeye başladı. Hani eskilerin; “Acı patlıcanı kırağı çalmaz.” Dedikleri gibi dolaşıyorum İzmir’de. Ama öyle fazla babayiğitlik yapacak, kabadayılık yapılacak havalar yok artık. Adamı ısırı verir. Artık sonbahar mevsimi gelmişti dostlarım. Sonbahar demek; kışa hazırlık, tarlaların ekimi işleridir. Artık yaprak dökümü başlamıştır. Bir taraftan da hüzünü de yanında getirir. Sokaktaki cıvıltılar köşelerine çekileceklerdir artık. Gençler için değil ama, yaşlılar için tam bir hüzün ve yaprak dökümü olacaktır. Kısacası kış ayı ben geliyorum diyor . Aman dikkat.!

Evet değerli dostlarım Konu başlığımız “Ekstra Masa” oldu bugün. İnanın kendiliğinden düştü o iki sözcük. Hani bazen ilham beklersiniz de bir türlü gelmez. Bazen de hiç olmayacak yerde ilham gelir. İşte o an kalem kağıt çok gerekli olur. Ben sabırım bugün bu konularda çok şanslıydım biliyor musunuz?
Bu gün iftar yemeğini dışarıda yemek istedim. İzmir Narlıdere’de, Dokuz Eylül Üniversitesi Konservatuarına bakan, tam dört yol ağzında bir tane lokanta var. Bayağı da meşhur hani. “ Bordo Kebap Tandır Pide” adı bu. İçine girip yemek yemeye başlayınca anlıyorsunuz kalitesini. Hoş içeriyi bir teftiş amaçlı gezmeye kalksanız size tüm personel yardımcı o konuda. Aslında iftar yemeği için dedim ya, inanın iğne atsan yere düşmeyecek cinsten bir yer hani. Şansım da bu sırada başladı zaten. Yer ayırtmadığım için neredeyse geri dönecektim inanın. Bereket versin personelin sorumlusu arkadaş ve bazı görevliler daha önceden birkaç defa buraya yemek yemeye gittiğim için tanıdıklarından. Bana özel bir masa ilavesi yaptılar. İşte ekstra masa dediğim bu. İnsanlar tanıdık olunca bazen zor anlarda kuralları ve düzeni bozmadan dostlarına yardım ediyorlar. İşte o dostlardan düzeni bozmayan ama ekstra biri oluverdim. Aslında reklamı sevmem ama, bazen reklamlar ekmek paramız oluyor biliyor musunuz?
Güveç, tandır ve pilav bankosunun önüne ilişiverdim küçücük masamla can dostlarım. Bir çorba, bir döner ve bir de ben çok severim ama sizleri bilmem künefe tatlısı. Ben iftarı beklerken bir ara gözlerim gökyüzüne doğru gitti. O gökyüzünde hep meleğimi görür ve hep onu beklerdim. Bu akşam ise bambaşka bir melek gördüm karşımda. Aman Allah’ım neydi melek. Bana gülümsüyor, sanki bana hadi bakalım göreceğiz der gibi bakıyordu sanki. Koskocaman bir gün boyu oruç tutmaya çalıştım. Bana gülümsemesi ise iftar ile birlikte ibadetimin karşılığını müjdelemek istemesi idi. Fakat son dakikasına kadar bekliyordu. Ya şeytana uyarda orucumu bozarsam diye. Artık maymun gözünü açtı misali şeytana uymak yok, şeytan bana uyacak bundan sonra değerli dostlarım. Ne dersiniz sizde de öyle değil mi? Ben bütün gün nefsimin her türlü isteğine hayır demişim ve iradem ile dayanma gücünü bir arada tutarak artık ezan ile birlikte ödülümü de iftarı açtığımda alacağım. Evet ilk ezan sesi ile birlikte: “ Yarabbi!!! Şükürler olsun sana. Bugün de dayanma gücü verdin ve şeytandan uzak kalmamı sağladın. Gün boyu her türlü kötülüklerden beni korudun yarabbi! Şükürler olsun verdiğin nimetlere. Şükürler olsun bu nimetleri bana sunduğuna diyerek: Allah’ım, sen beni, anamı, babamı ve tüm inananları mağfiretine erdir, tuttuğum orucu kabul et.” Orucu açmak ne güzel değil mi değerli dostlarım.
Değerli dostlarım bu arada ben gökyüzünde izlemeye alan meleğim, iftar ile birlikte yanıma geldi, bana müjdesini verdi, bir ışık hızıyla da yanımdan uzaklaşıp gitti. Bakalım o meleğimi bir daha görebilecek miyim, ne dersiniz?

İzmir/ 06.10.2007
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net