EĞİTİMCİ GÖZÜYLE
Dr. Sait Güngör ELGİN
Eğitim Bilim Uzmanı,
SMS:0532-516 09 28

PAZAR SABAHI ÇINAR ALTI SOHBETİ
“Pazardan aldığımız domateslerde tat kalmadı. Kabukları kalın, içleri sert ve lezzetsiz. Nerede o eski domatesler” diye konuşurken hemşerilerimizde, Ayşe hanım, “köyün tarla domateslerinden alın onlar hem ince kabuklu, hem lezzetlidir.” Dedi. Halbuki ben o domateslerin görünüşüne bakar renklerinin yeterice koyu olmadığını görür almadan geçer giderdim. Ne ise, dün cumartesi, çınar altında sebze satan arkadaşı gördüm ve domates sordum. “Bu gün bitti yarın tarladan yenisini getireceğim .” dedi. Ben de dört-beş kilosunu bana ayırmasını söyledim, ne zaman geleceğini sordum. İyi ki ayır demişim. Gerçekten de az çıktığı için hemen satılmış.

Seyyar tezgahın yanında kahveye ait sandalyelerden birine oturunca kahveci çay içip içmeyeceğimizi sordu, iki çay söyledim. Domatesler de seçilmiş, tartılmış torbalanmış, önüme konuldu. Parasını ödedikten sonra, arkadaşla sohbete başladık. İsmini sordum “Rezzak” dedi. Anlamını sordum. Kur’an-ı Kerimden rızık veren anlamına geliyormuş. Allah’ın doksan dokuz isminden biri. Domatesten, tarladan, beni tanıyıp tanımadığından konuşurken; köyün eskilerinden Kasap Ali geldi. “Ben çocuktum buraya geldiğimiz zaman.” Diye sohbete girdi.” Sekseş beş yaşında olduğunu, Selanik’ten geldiklerini ve o zaman 200 kişi olduklarını şimdi onlardan 10-15 kaldığını söyledi. Gerçekte seksen beşinde göstermiyordu daha genç görünüyordu. Hemşerim ve akrabam Televizyon Tamircisi Cafer bey aklıma geldi. Onun bu köy için söylediği şeyi söyledim Ali dedeye. Cafer bey diyor ki “Sait ağabey, bu köy Azrail seyrek uğruyor. O yüzden ben bu köyden ayrılamıyorum.” Gülüştük.

Ali dede, bu çınar ağacının altında nasıl hayvan kestiğini, koyun keçi, tercihini keçiden yana belirtince, ben ”ormanı tahrip etmiyorlar mı?.” Diye sordum. Hem Kasap Ali, hem Rezzak “Yok be! Ancak alt dallardan biraz yer.” Diye yanıtladılar benim sorumu. “Burada Yunanlılar yaşarken dört bin tane keçi beslenirmiş bu dağlarda.” Diye sözünü pekiştirdi.

Ben keçi sohbetini bırakıp “Yunanlı” sözüne takıldım. “Bu köyde yaşayanlar Rum’du. Rum demek Romalı demektir. Yunanistan da Roma İmparatorluğunun egemenliği altında iken onlar da Romalı sayıldıkları için kendilerine Rum derlerdi. Ancak buranın halkı ırk olarak İYON, Yunanlı’lar ise Helen ırkından.” Açıklamalarını yaptım ve ekledim. “Onları Yunanlı dememiz yanlış olur. İnsan, burası eskiden Yunanlı’larındı da biz sonradan aldık. Gibi bir an lam çıkıyor ki bu yanlış olur. Buranın halkı Yunanlı’larla birlik olup bize ihanet ettikleri için, Atatürk İzmir’e ayak basar bazmaz korkularından kaçmışlar. Bu köy iki sene boş kalmış.” Diye düşüncemi söyledim. Bu arada rahmetli arkadaşım Sait Gürpınar’dan, onunla Paniyoniyon’u arayışımızdan ve bu Rum, Yunan farklılığını yazdığı Aydın İl Yıllığı’ndan söz ettim.

Karşımda köyün en eskilerinden bir yaşayan tarih bulunca öteden beri sormak istediğim bir soruyu hemen sordum:”Siz Selanik’ten geldiğinizi söylediniz. Oraya nereden gitmişsiniz?” Rezzak atgıldı:”Karaman’dan” diye, Ali dede de onu tastik etti. Ve ekledi: “Eskiden Osmanlı Döneminde Balkan’lar işgal edilince, Anadolu’dan güvendiği aileleri oralara iskan etmiş. Bizim orada büyük arazilerimiz vardı.” Dedi.

“Doğrusu bu sohbetten ben çok faydalandım. Gene görüşürüz.” Dilğiyle oradan ayrıldım.

Gerçekten Rezzak’ın domatesleri çok nefisti. Rengi koyu, kendi düzgün, görünüşü güzel ama lezzeti olmayan, hormonlu domatesi bir daha almak istemiyorum.

Dr. Sait Güngör ELGİN
www.kafiye.net