ANNE-BABANIN KARNELERİ
Hababam Sınıfı filminde; hepimizin de yakından tanıdığı Münir Özkul ( Kel Mahmut), çocukların işledikleri suç nedeniyle, karnelerini anne babalarına vermek istemişti. Bunun için belki de yıllardır okula uğramayan veliler, güç bela okulun yolunu bulmuşlar, kendi çocuklarının sıralarında oturup onların karnelerini almışlardı. Kel Mahmut’un burada karneleri anne-babaya vermesindeki en önemli sebep, o karnenin asıl sahibinin onlar olmalarıydı. Çünkü çocuklar, anne babanın yetiştirdiği, onların şekillendirdiği birer insandır.
Anne-baba çocuklarını okula göndermekle görevlerinin bittiğini düşünmesinler. Hayatı öğrenme yolunda adım atan çocuklar için ebeveynin görevleri henüz yeni başlıyor. Çocuğunu, okuma-yazma öğrenmesi, hayata dair bilgiler edinmesi ve gelecekte iyi bir meslek sahibi olabilmesi için okula gönderen veliler, tüm bu amaçların gerçekleşmesi için “ben çocuğumu okula gönderiyorum, daha ne yapayım, benim işim bu kadar” deme lüksüne sahip değildirler. Dört duvar arasında, çocuklara rehberlik edilebilir, bazı fen bilimleri verilebilir, hayata dair ilmi, fikri ve olası bilgiler aktarılabilir. Lakin hayat bütünüyle öğretilemez. Bu noktada, okulda aldığı rehberlik ve bazı temel bilgileri uyguladığı alan ailesi ve toplum içindeki çevresiyle yaşadığı alandır. Bu sebeple velinin görevi, çocuğu okula göndermekle bitmez. Aksine, hayatı öğrenmekte olan çocuğuna daha fazla ilgi gösterip, daha fazla kılavuzluk ederek onun hayata tutunmasında destekçi olur, görevinin yükümlülüğü artar.
Okulda “vücudunu tanıma” konulu bir etkinlik yapıldığında, anne-baba çocuğun bu bilgiyi öğrenip öğrenmediğini, eksiğinin veya yanlışının olup olmadığını, bu etkinlik ile gerçek hayat arasındaki bağlantıyı kurup kuramadığını kontrol eder. Bilgilerin yanında, temel eğitim konusunda da çocuğunu doğru ve kültüre uygun yetiştirmekle de mükelleftir. Öyle ki, gerekirse, anne-baba çocuğuyla yeniden okumalıdır. Kendi eksikliklerini de okul vasıtası ile tamamlayıp, çocuğu için daha iyi bir örnek teşkil etmelidir. Aksi halde çocuk, okuldan edindiği ile yetinir ve kendi yaşamında uygulama zorluğu çekerse, bu konuda aileden de hiçbir destek göremezse işte o çocuk zayi olur. Nitekim hiçbir anne-baba çocuğun zayi olmasını istemediği gibi onu çok iyi makamlarda ve sevilen bir insan olarak görmeyi arzular.
Anne-baba şunu iyi bilmeli ki, eğer öğretmen-öğrenci-veli üçgeni oluşturulmazsa veya bu üçlünün bir ayağı eksik kalırsa, o çocuk hayatta istenilen yerde olamayacaktır. Okulda, problem yaratan, evde düzensiz bir yaşam sürdüren, toplumda olumsuz davranışları sergileyen bir çocuk, aile desteğinden yoksun, problemli yaşantı örneklerine maruz kalmış bir çocuktur.
Henüz A_B_C yi yeni öğrenen, ilk kez kendi başına bir yerde kalıp, farklı bir topluluk(okul) içinde kalan çocuğun aile desteğine çok fazlasıyla ihtiyacı vardır. İlk yürümeye başladıkları zamanlarda nasıl ellerinden tutup düşmemeleri için onlara destek oluyorsak, okul çağında da hayata tutunmaları, düşmemeleri ya da düştükleri zaman kendi başlarına kalkabilmeleri için destekçi olmak zorundayız. Okulda öğretmenler, evde anne-baba çocuklarımızın ellerinden tutup hayat yolculuğunda sağlam adımlarla yürümelerini sağlamalıyız. Bu sebepledir ki, çocukların okullardaki başarısını, sayısal olarak gösteren karneler çocuklardan çok anne-babaya aittir.
İlköğretim çağındaki bir çocuk okuldan geldiğinde, ne zaman ne yapması gerektiği, hangi işe ne kadar zaman ayırması gerektiğini bilmiyor ve ya bildiğini uygulamıyorsa, orada anne-babaya sormak gerek.
“Çocuğunuzla birlikte iş bölümü yaptınız mı? Onun hangi zamanlarda ne yapması gerektiği konusunda onunla birlikte kafa yordunuz mu? Onun için oturup birlikte bir çalışma planı hazırladınız mı? Çocuğunuzun bir insan olduğunu, onun da söz hakkı olduğunu, onunla aynı evi paylaştığınızı ve bu paylaşımın bir sorumluluk getireceğini konuştunuz mu? Çocuğunuzun geleceğine dair, hayata dair, okulda yaptıklarına dair, öğrendiklerine dair onunla oturup sohbet ettiniz mi? Çantasını açıp bir eksiği var mı yok mu kontrol ettiniz mi? Okula sık sık gidip öğretmeni ile çocuğunuzun hali hazırdaki durumu üzerine hasbi hal ettiniz mi? Onun bir sıkıntısı olup olmadığını sordunuz mu? Çocuğunuza büyük bir insan gibi davranıp onu gerçekten insan yerine koydunuz mu?”
Anne-babanın tüm bu sorulara cevabı “hayır” ise; karnelerde muhtemelen olacak olan başarısız notlar için çocuğunu suçlamaya hakkı yoktur. Anne- baba çocuğu için çalışmamıştır ki, başarılı not beklesin.
Anne-baba demek, sadece çocuğun karnını doyurmak, ona sıcak bir yatak hazırlamak, istediğinde cebine üç-beş kuruş harçlık vermek demek değildir. Anne-baba demek insan yetiştirici insan demektir.
Yarın çocukların eve getireceği karnelerde, onların fenden, matematikten, hayat bilgisinden vb derslerden aldığı notlar değil, anne-babanın çocuk yetiştirmede aldığı notlar yazacaktır. Ebeveyn o karnelere kendi notu gözüyle bakmalı. Ve her ne olursa olsun, çocuğunu suçlama eğiliminden uzak durup, biraz sohbet, biraz ilgi, biraz moral ile kırıkları tamir etme yoluna gitmelidir. Ancak bu şekilde olursa çocuklarımızı kazanabiliriz.
Geleceğimiz, bizim çocuklarımıza bağlı. Kendi elimizle kendi geleceğimizi şekillendiriyoruz. O halde, o şekil en iyisi, en güzeli ve en doğrusu olmalı.
Anne-babaları, duyarlı birer insan yetiştirme yolunda muvaffakiyetler diliyorum. Çocuklarımıza mutlu tatiller temenni ediyorum.

Elvan USUL
seyrubeser@hotmail.com
ocak 2009
www.kafiye.net