Havanda dövülmek…

 

Huzur nedir? Şimdi diyeceksiniz ki, Belgin hanım huzurun ne olduğunu biliyoruz. Biliyorum bildiğinizi sevgili dostlar. Ben birde kalktım.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktım. Huzur: Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinçmiş. Bilenler biliyor da buna muhtaç edenler olmazsa, huzurun ne demek olduğunu unutturmaya çalışanlaradır lafım.

Huzur dediğimiz zaman, öncelikle evdeki huzura aklım takılıyor.

Bütün ev halkının birbirine karşı anlayışlı, hoşgörülü, affeden, dinleyen sayan bir ortam dolayısıyla sıcak bir hava işte gözünü sevdiğim o huzur yansır.

Dört bir etrafınızı sarar. Başınızı taşa koysanız bile evde huzur var ise kuş tüyü yatağı bile aratmaz. Sevgiyle uyursunuz.

Ya insanın iç huzuru. Kendisiyle, iç dünyasıyla denge içinde bir bütün olması. Bunun olmadığını bir düşünün. Her şey size batar. Hiç bir yere sığamazsınız. Dışarıya çıksanız, eve gitmek istersiniz. Eve gidince dışarı çıkmak…

Sizi bir yer paklamaz kısacası. Sabah herkes coşkuyla güne uyanırken, seni yatak içine çeker. Akşamda aynı yatak her tarafına batar. Bir sola bir sağa dönmekten yatak yataklıktan çıkar. Her tarafın tutulmuş bir şekilde uyanırsın. Sıradan bir kahvaltıyla suratsız bir şekilde oturursun sofraya. Kahvaltıyı sıradanlaştıran çeşidin az olması değildir.

Senin ruhundaki sıkıntının çaya, şekere, peynire, zeytine karışmasıdır. Lokmalar boğazına takılır. Çay bile lokmanı sürükleyemez boğazından. Evde, işyerin de bir ruhsundur adeta. Başlarsın kendini değersiz görmeye, içinden beş para etmem dersin. Yada birileri sanki sana o gözle bakar. Huylanırsın.

Zaten evde varlığınla, yokluğun aynıdır.

Olmazsan sanki kimse fark etmeyecekmiş gibi gelir. Bütün bunları yaşayınca gönlüne bir gün bir ferahlık, başına bir dinçlik, vücuduna bir hafiflik gelince dersin ki, huzur gibisi yok.

Dersin ki, denizler benim, gökler benim, uçan kuşlar benim. Ben bir deryayım dersin.

Huzurlu olman için bir de ülkende, yaşadığın kentte huzur olmalıdır.

Sıradan bir zaman diliminde belki de bir kuafördesin ve akşam yapılacak düğünün hazırlıkları içindesin. Birden bir gürültü, patlama ve aman Allah’ım kopmuş bir kafa bulunduğun yere doğru fırlıyor. Çığlık çığlığa bağırıyorsun. Telefona sarılıyorsun. Panik, heyecan, korku dahası dehşet zihnini darma duman ediyor. Araman gereken kişi/kişiler yerine tutup Ankara’yı arıyorsun. Diyorsun ki- kurtarın beni buradan. Ağlama krizlerine giriyorsun. Havanda dövülme budur diyorsun. Belki de sonra yaşadığın bu şokla akıl sağlığını yitiriyorsun.

Bu yazdığım yaşanmış satırlardır tabi ki siz değildiniz ama ne fark eder ki, siz de orada olabilirdiniz. Hepimiz orada olabilirdik.

Metanetli olup bu vahim, acı olayın daha büyük boyutlara ulaşmaması tek dileğimiz.

Geçen gün sosyal paylaşım sitelerinden birinde dolaşan bir cümleyi sizlerle paylaşmak isterim. Unutmayalım!Suriye’de savaş çıkarsa ağıtlar Türkçe ve Arapça, zafer konuşmaları ise İngilizce ve İbranice olarak yapılacaktır.

Belgin Turan Satıcı
www.kafiye.net