DERT ORTAĞIM BENİM

“Duman ışığı saklayamaz,Acılar sürekli olamaz.”diye devam ediyordu Radyoda çalan şarkı.Acılar sürekli olamaz ama gelin görün ki yeryüzünde yaşayan insanların ne kadarda farklı farklı acıları vardır.Hiç birisi diğerine benzemeyen acılar.Başa gelen her musibet, her tatsız olay insanoğluna başka başka acılar ve farklı farklı ızdıraplar tattırabiliyor.Hepside birbirinden o kadar farklıdır ki, hangisinin neler yaşatabileceğini neler hissettirebileceğini ancak yaşarsanız anlayabilirsiniz.Pek tabii ki bünyelerde bıraktığı maddi ve manevi arızalarda farklılık arz ediyor.Hani gecenin bir yarısı dişiniz ağarır da hemen ağrıkesici hap’a koşarsınız ya!Ama nafile! diş ağrınız geçeceğe benzemez.O an neler yapabilmeniz gerekiyorsa yapmaya çalışırsınız. Sabaha kadar sızlanmalar, ağıza soğuk sular almalar vs. Oysa tam Tanyeri ağarmaya başlayacağı sırada bir rehavet çöker uykusuz bedeninize, uyuyakalırsınız.Uyandığınızda diş ağrınız geçmiştir, beklide geçmemiştir.Sonuç bedenden bedene değişebilir.Çarelerde böyle.Fiziksel ağrılarımızda nispeten nelere yada nerelere müracaat edeceğimizi biliyoruz, Ya manevi acılarımızda nerelere veya nelere müracaat etmeliyiz? Fiziki ağrılarımızda bir hap veya bir krem yada bir Doktor çare olabiliyor. Şaşırdığımız yada çaresiz kaldığımız musibetlerde veya manevi acılarda ne yapmalıyız?

Çok sevdiği hayat arkadaşı,can yoldaşı, elmanın diğer yarısı olan eşini kaybetmiş, onu toprağa vermiş bir kalbin neler hissedebileceğini hayal edebiliyor musunuz?Rabbim gecinden versin ama hepimiz için kaçınılmaz son.Yediği içtiği ayrı gitmeyen, dostundan ihanet görmemiş bir kalbin yaşadığı amansız acıyı ancak yaşayan bilir.Bunun için Atalarımız “Hekimden sorma çekenden sor”dememiş midir?Şüphesiz ki burada kastedilmek istenen Yürek acılarıdır.Yoksa fiziki acılarda tabii ki doktorlarımıza müracaat edeceğiz.Hiç ummadığı bir iftiraya maruz kalan bir kalbin acısını ancak yaşayan bilebilir.

Tüm bunların yanında acılar insanoğluna çok şeyler öğretiyor.Olgunlaştırıyor,pişiriyor, tecrübe kazandırıyor.Dostunu, düşmanını tanıma fırsatı veriyor.Etrafındaki insanlar her ne kadar teselli etmeye çalışsa da yaşamayan ne kadar hissedebilir ki o acıyı?İnanın bu duyguların hepsini hayatında yaşamış biri var ki O’nun uyguladıklarını sizlerde uygularsanız kendi kendinizi teselli etmiş olursunuz.Bu frekansı yakalayabilirseniz çaresiz olmadığınızı göreceksiniz. O zat Ümmetinin çektiği bütün meşru ızdırapları, acıları dünyadayken hep yaşamış ve bizlere nasıl davranmamız hususunda örnekler sunmuştur.Tüm hayata bakış açımızda olduğu gibi.Allah Rasul’ünün hayatında evlatlarını daha bebekken toprağa vermekten tutunda, çoluk çocuk sahibi olan kızlarını yine aynı kara toprağa vermeye varıncaya kadar, hatta ve hatta sağlığında üzerine gül koklamadığı hayat arkadaşı,O’na ilk inanan Hatice’sini en muhtaç olduğu zamanda toprağın kara bağrına teslim etmek… Yazmaya kalemimin bile güç yetmez takat getiremeyeceği daha nice acılar, ızdıraplar yaşamıştır O Yüce Zat.Her savaşta nice dava arkadaşının cesedine dokunmayı, kan kokusu duymayı, yüzlerine son kez bakmayı ve tüm bunlara nasıl tahammül edildiğini hayatı boyunca defalarca yaşamıştır.Yemek beğenmeyen bizler, Hendek kazarken karnına taş bağlamanın ne demek olduğunu da O yaşadı.Bedenin en kuvvetli olması gereken savaş anında bir yandan savaş planları yaparken bir yandan da açlıktan mideye taş bağlamak…ve daha neler neler…

Tüm bunları yazmakla beklide bir çoğunu hiç yaşamamış biri olarak bunları yaşayan içimizdeki insanlara ne derece teselli kaynağı olurum bilemem ama, madem Rabbim bu acıyı vermiş, madem çekeceğiz, neden bizlerde bizlerin çekmiş olduklarını çeken Zat’ın yaptıklarını denemiyoruz? Münacatlar, tespihatlar ve dualar edip SABIR’a sarılmıyoruz.Ya da aynı derde muzdarip olmuş olanlarla bir dert ortaklığı kurmayı denemiyoruz.Neden?

Rabbim acılar karşısında dayanabilme gücü versin.

Selam ve Dua ile…

Nail AVCI
www.kafiye.net