İLAHİ GÜÇ

Kader denilen çark dönerken, ben ise içine saplandığım kader batağının içinde dayanılamayacak kadar müthiş acılar çekiyordum. Benim için artık gelecek çok karanlık, her şey benimle birlikte, ailem ve sevdiklerimin benim kader denilen bu batakta mahvolmasını yok olmalarını istemiyorum.
Mutlu yuvam, huzurlu yaşantım, artık bunlar benim için yaşam defterimde daksillenmişti. Belki de; çocuklarım da daksillenecekti. Artık çamurla bulanmış kaderime alışmam lazımdı. Sanki O umut dolu günlerime veda edip, önceki huzurlu hayatıma geriye dönmem imkânsızdı ve dönemezdim. Kaybettiğim hayat sevicimi, güzelliklerimi, hiç birini geri getiremezdim. Eşime karşı eş görevimi de yitirmiş miydim? Acaba…
Kader çarkım ne güzel dönüyordu. Kader çarkımın dişleri ne zaman nasıl kırıldı. İlgisizlik mi, sevgilere beklentiler mi karıştı. Bu beklentilerimiz yüzünden mi, kaderim allak bullak oldu. Hayatımın kararmasına sebep ben miydim? Egoistçe davranışlarım mıydı? Arkadaş çevremi genişleterek sevgimi içeriye değil de dışarıya mı akıtıyordum? Neydi Kusurlarım? Mutluluğuma gölgeler düşürmek için çok mu uğraştım? Bu terslikler ne zaman çıktı karşıma? Neydi bu terslikler, kaderim ne zaman talihsizleşti?
Kırgınlığım, hırçınlığım, öfkem ne zaman kabartı. Ne zaman pozitif duygularıma negatif duygu karıştı. Karşılığını hiçbir zaman alamadığım iyiliklerimi mi arıyordum. Hesabını veremediğim dostluklar mı başlamıştı. Mutluluk yolunda musibetlerim ve belalarımla birlikte mi yürümeye başlamıştım. Masmavi gökyüzüme simsiyah bulutlar ne zaman dolmuştu. Gökyüzümdeki pırıl pırıl güneşim nereye saklanmıştı. Hangi yağmur yüklü bulut güneşimin önüne geçmiş, hayatımı karartmaya başladı. Ve bulutları nasıl göremedim. Gökyüzümde korkunç şimşekler çakıyor. Her saniye her dakika arkası önü kesilmeyen gök gürültüleriyle birlikte, şimşekler binlerce kez yaşamın ortasında çakıyor. Yıldırımlar mı düşüyordu.
Beni bu yıldırımdan koruyan,
—Neydi. İlahi güç mü, sevdiklerimin duası mı, ne koruyordu beni…
Gök gürültülerine karşı nasıl bu kadar sağırlaşmıştım. Kaderimin çirkinleşeceğini kader denilen bataklığa saplanıp kalacağımı, hayatımdaki o gök gürültüleri, gürültüsüyle kaç defa beni uyarmaya çalıştı. Ben küçük küçük sinyalleri algılamamakta inat mı ediyordum.
İlahi güç tarafından bana gönderilen bu sinyalleri nasıl fark edemiyordum. Gözlerim kör olmuş, kulaklarım sağırlaşmış, bilincim yanlış kurulan dostlukların attığı tokadın acısıyla kıvranıyor ve zincirleme felaketler, zincirleme hayal kırıkları zincirleme gözyaşları, arkası önü kesilmeyen isyanlar beni nereye sürüklemişti. Uçurumun kenarındayım. Düştüm düşeceğim…
Ailem, hep benim mutluluğum için ömrünü harcadı. Kendileri ister istemez benim hayatıma köle oldular. Durmadan, bıkmadan usanmadan hep çırpındılar. Benim hayatta tutunmam, ayakta kalmam için ne büyük çaba sarf ettiler. Bu kırık paramparça olmuş hayatımın parçalarını tekrar toplayan onlardı. Rabbim onların kalplerine merhamet indirerek onların çabasıyla beni uçurumdan düşmeden kurtarmıştı.
İlahi güç ile yeni mi tanışıyordum. O beni biliyor ama ben onu tanınamazlıktan mı geliyordum. Kalbim hep onu mu aramıştı. Kalbim ve ruhum artık bulmak mı istiyordu. İlahi yaratıcısını…
Çınar ağacına sırtımı dayamış ve etrafımdaki papatyalardan taçlar yaparken, neler düşünüyordum… Çarkımın kırılan dişlerini nasıl tamir edeceğimi ve hiçbir zaman çarkımı normale döndüremeyeceğimi bütün dünya kabullenmiş olmasına rağmen, ben; rabbimin yardımı ile bu kaderin yönünü değiştirmeyi başardım. Ve uçurumun kenarından düşmeden geri dönebilmiştim. Çok şükür.
Ah o duygular ah. Neler çektim. Ne acılar yaşadım. 4 yıldan fazla süren anti depresyon ilacım ve bu ilacı kullandığım yıllarım. Gözümün önünden nasıl yıldırım hızıyla bellek denilen yerde canlanıp kaybolup gittiler. Hayret artık acımı acıtmıyor bile. O hüsranlarım, kayıplarım, o günahlarım… Yeniden sevdiklerin için hayat denilen dala tutunabilmiştim. Ve yeniden her şeyden zevk alır hale gelmiştim. Ve mutlu olmak hayal değildi artık. Hiçbir şey için geç değildi. Tam tersine yeni bir başlangıçtı.
Bu yaşadıklarım daksillenmiş defterimin sayfalarını koparmadan, yeni tertemiz bir sayfa açmak ve geçmişime, hayal kırıklıklarıma, üzüntülerinin üstüne çizgi çizmek ne kadar da kolaymış. MEĞER…
Kabullenmekle başlıyor. İnsan günahlarını, hatalarını yanlışlarını… Kabullenmekle başlıyorsun dur demeye. YETER demeye… TÖVBE ETMEYE…
Elimdeki papatya kadar gerçek yaşadıklarım ve toplaya bildiğim kucaklayabildiğim kadar papatya benim. Gerisi doğanın… Geride bıraktığın ve toplayamadığım papatyalar için üzülmemek, papatyalara veda edebilmekti. Hoşça kal diyebilmekti. İŞTE BUYDU GERÇEK. VEDA EDEBİLMEK KABULLENMEKTİ GERÇEK.
Günahlar, seni hayatına başka bir acıdan bakmaya, başka bir açıdan düşünmeğe, başka bir açıdan görebilmeyi, başka bir yöne dönebilmeyi, her zaman gittiğin düz ana yoldan değil de bilmediğin dar ve kapkaranlık ara sokaklara sapıp, o saptığın ara sokaklardan tekrar düz ana yola çıkabilmeyi, sevdiklerinle duygudaşlık kurabilmeyi, kendini başka bir yürekten sevebilmeyi ve başka tatmadığın duygularını tatmaya bütün, seni kırıp hatta tuz gibi param parça etmiş düşmanlarına inat, seni kıranlara yüreğini armağan edebilecek şekilde manevi kirlerden temizlenmenin başlangıcıdır. GÜNAHLARRRR.
Hayatına anlam katan mucize olacak gülüşlerin, geçmişine tıpkı dağların ardından bakarcasına bakacaksın. Sessizce terk edip gideceksin. Yaşadıklarını, geçmişini arkanı dönüp geleceğine doğru giderken, senin hepsini toplayıp kucaklamadığın papatyalarını doğada bıraktığın gibi bırakacaksın geçmişini… YÜREĞİNE DE İLAHİ GÜCÜNE OLAN SEVGİN DOLACAK
Yüreğindeki sevgiyi paylaşmaya devam et. Ama tarlada bıraktığın papatyalarla değil, kucaklayıp vazoya koyabildiğin papatyalarınla paylaşacaksın. Yarım kalan hayatını, yarım kalan mutluluğunu ve yarım kalan sevgini. Neyi yarım bıraktıysan onu yeniden yaşatacaksın. Yeniden tatlandıracaksın. Yüreğinde sevgin, gözlerin de ışığın, eski düşüncelerinden vazgeçmiş pırıl pırıl belleğin, SEVAPLARINLA İNANCINLA MERHABA DİYECEKSİN…
Ne güzel demiş Necip Fazıl; “Ben hayal kurmadım dua ettim.” Günahlarım sayesinde dua etmeği öğrendim.
Size bu haftaki sayfamda günahlarımla yüzleştiğim ve ilahi gücün sevgisine adım atmaya çalıştığım bir itiraf yazısı oldu.

Size kendi yazdığım, Bazen Hayat Benimle Çocukça Oynamak İster şiiriyle baş başa bırakarak haftaya görüşmek üzere hoşçakalın diyor. Yüreğiniz sevgi ile zihiniz şükran dolu olsun. Görüşmek üzere
BAZEN HAYAT BENİMLE ÇOCUKÇA OYNAMAK İSTER
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister. Çamurdan kek yapmamı, ellerimin kirlenmesini, olmayan çatal bıçakla kekimi yiyormuş gibi yaparak, annemi taklit etmemi ister.
Bazen hayat benimle çocukça oymak ister. Hayat fare, sen kedi misali şakalaşmak ister, kovalanmak ister. Yemyeşil çimenler, mis gibi toprak kokusu, gökyüzü ne kadar mavi.
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister. Hayatı ciddiye aldım, oyunları ilkokulu bitirmeden bıraktım! Büyük hedeflerim var dersin. Büyük şehir hayatının ışıklarına aldanmışım, kalabalığın trafikliğinde boğulmuşum. Dağları süsleyen papatyaları unutmuşum! Yıldızların göz kırpmalarını görmezlikten gelmişim. Rüzgarların bedenime dokunuşlarını anlayamaz olmuşum.
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister. Alışmışım hayatın kavgalarına, anlatmak istediği fıkraları duymazlıktan gelmişim. Gülemem artık ben büyümüşüm, umut penceremi kapatıp parmaklıklar yapmışlar! Nefes almayı becermez olmuşum.
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister. Saklambaç oynayan çocukları görünce içimdeki çocuğun can çekişmeleri yüreğimi parçalar, gökkuşağının altından geçmez mi çocuğum? Yağmurlarla dans etmek için izin vermez mi şemsiyem!
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister. Biraz menekşe, biraz gül, biraz papatya için ilkbaharımı bekliyorum. Kardan sonra açan kardelenlerim ağlar.
Bazen hayat benimle çocukça oynamak ister! Acılarımı kartopu yapıp fırlatmamı, yaptığım kardan adamın burnuna havuç takmamı, kömürden gözler yapmamı ister benden. Yüreğimdeki sedeften yağmur damlarını inciye dönüştürmemi ister benden.
Bazen hayat benimle çocukça oyun oynamak ister…
Gülsüm Hicran Çaçur-Şanda
www.kafiye.net