Dostlara gün/ aydın olsun… Bayram sabahı

Birini yedik bitti, ikincisi güneş doğdu ya biter hemen, eh geriye bir günü kaldı, onu da bir şekilde heder ederiz acımadan, bizden mutlu kim olur ki günleri çatır çatır harcayanlar için bayramı bahşiş bırakmak..

Ay gibidir bayramlar. Hilal olur kimilerinin umutları harekete geçer, kimilerinin yüreğini sıkıştıran kasveti, hasreti. Ay gibidir, bir yüzü dolunay olur ihtişamla parlar gökyüzünde, getirir beklenenleri; karanlıkta kalan kısmı ise yakar diğerlerini… Yalnızları, kalabalıkta yalnız kalanları…

“Bekleyen ile bekleyemeyenin”, bekleme hakkını yitirmiş olanların hazin bir buluşmasıdır bayramlar. Birileri içindeki mahşeri kalabalıktan, geçmişin kokularından, tatlarından deli gibi kaçmaya çalışır. Kimileri de nerde kaldılar acaba gelecekler mi? telaşındadır beyninde ki kurcalayan soruyla. Unuttular mı? vaz mı geçtiler? der durur telaş içinde…

Çocukluğumda, yaşadığım bayramların tadını, hiç unutamadım. Küçükken, evde günler öncesi, başlayan hazırlığı ilgiyle izler, elimi her uzattığımda, sakın elleme, bayrama yiyeceksin, sakın kirletme, bayramda giyeceksin, sözlerini küçük olmama rağmen, sevmezdim.

Küçüklüğümde, anlayamadığım bir şey de, bayramın, bize geldiğinde, annemin, neden bu kadar telaşlandığıydı. Bize, başka misafirlerde geliyordu. Ama annem, sadece, bayram geleceği zaman çok telaş ediyordu. Büyüyüp, aklım erdiğinde, bayram geldi dediklerinde, bayramı görebilmek için evin her yerine bakmıştım. Fakat, bayrama benzer bir şey görememiştim.
Bayram neye benzerdi? Bu konuda, fikrim de, yoktu aslında. Anneme sorduğumda, annem, uzun zaman, güldükten sonra, bana, bayramın ne anlama geldiğini, anlatmıştı. Hatta elini öpersem, bana harçlık vereceğini söylemişti. O günden sonra, her bayram sözünü duyduğumda, alacağım şekerlerin ve harçlıkların heyecanını yaşar oldum.

Bayram öncesi, hazırlıkların, bana göre, en güzel bölümü, bayram kıyafetlerinin hazırlığıydı. Hazır giyecekler de alınırdı ama annemde dikerdi bazen giysilerimizi.
Çocukların, yanı sıra, büyükler içinde, yeni kıyafet giymek önemliydi. Bayramda, yapılacak, eş dost ziyaretlerinde, insanlar, kıyafetlerine özen gösterirlerdi. Yeni, olmasa bile, temiz ve ütülü olmasına dikkat edilirdi. Evde, misafir için, yapılan hazırlıkların, başında, tatlılar gelirdi.
Çoğu zaman, komşular birleşir, bu zor işi, imece usulüyle kolaylaştırırlardı. Açılan, incecik yufkaları seyrederken, komşularımızın ve annemin, heyecanı, beni de sarar, coşkuyla bayramı beklerdim.

Bayram sabahına alınan ayakkabılarımla uyumuş olmanın, mutluluğuyla kalkardım. İlk iş, ayakkabılarımı giyip, önce evin içinde sonra avluda bir iki tur atmak olurdu. Etrafıma, bakmayı da ihmal etmezdim tabii ki. Arkadaşlarımın beni görüp, görmediklerini anlamaya çalışırdım. Bir arkadaşımı görüp ona ayakkabımı gösterebilmek (şimdi düşündüğümde) benim için bayramın anlamı olmalıydı.
Göz ucuyla da kardeşimin ayakkabısına bakmayı ihmal etmez, içimden benim ayakkabım daha güzel derdim.
Bayram namazına giden babamın elinde sıcak pideyle dönmesinden sonra kahvaltı sofrasına otururduk.
Bunun arkasından, ev halkı kendi içinde bayramlaşırdı. İlk bayram harçlığını anneannemden alırdım. Sanırım evde bir tek o verirdi bayram harçlığı. Kocamandı verdiği para 5 kuruş. (Büyük para tabi ki 1 kuruşu 2/5 kuruşu düşünsenize. Hatırlayanlar vardır kenarı tırtıklı ortası delik 2/5 kuruşları. Bu arada yaşımızda ortaya çıktı ya neyse)
Ondan sonra, giyilen temiz kıyafetlerimizle, misafir beklemeye başlar veya aile içinde daha yaşlı olanları ziyarete giderdik. Eve döndüğümüzde kardeşimle bayram ganimetlerimizi ortaya döker topladığımız şeker ve harçlık miktarını çocuk aklımızla hesaplamaya çalışırdık. Mendil bile olurdu içinde.
Hatta bir köşesinde demir para bağlı olurdu çoğu kez.

Tüm gelenek ve göreneklerimizi unuttuk. Aslında, bunlar bizi birbirimize bağlayan bağlardı. Benim de sevdiklerim çok uzaklarda. Artık, istesem de, ne çocukluğumdaki bayramları ne de sevdiklerimi yanımda bulabiliyorum. Zamana, yenik düştük.
En azından kapı çalacak mı diye bekleyen, eski bayramların tadını bilen insanların, bayramlarını kutlamak için, onlara küçücük bir mutluluk yaşatmak adına gidilmeli diye düşündüm. Benimki de olmayacak duaya âmin demek gibi bir şey işte. Kim gelecek kim gidecek ki bu devirde.

Bayramlar keşke eski tadında olsa. Sevdiklerimiz yanımızda olsa.
Çok eskiden garibime giderdi insanların bayramlarda kabir ziyareti yapması. Şimdi bakıyorum da gördüğüm şu; kabir dışında kalan sevdiklerimiz eksilmekte…
En yakının bile çil yavrusu gibi kendini tatil yörelerine ışınlamakta.
Hani dedim ya mobil telefon ve msn icat oldu Bayramlar bozuldu.
Bırakın yanımızda olmayı, ayaküzeri bir ziyareti, bir mesaj veya alo demeyi, o bile yok artık. Yani o bile bitti.
Ve beklersin boş gözlerle kulağın kapı tıkırtısında. Ama hüzünle atan kalbinin tıkırtısından başka ses yoktur. Ve bir daha düşünürsün kabirde seni yalnız bırakmayan sevdiklerini. Boş ver be yaşlı çınar; kimin kalbi nerede bir atıyorsa, bayramı orada olsun. Onlarında de kalplerinin bir attığı bayram gibi bayramı olsun…

Neyse dostlar ben bunları dedim ya; derken, bir bayram daha geçer gider, ağız tadıyla, gönül hoşluğuyla. Sevgiyle, sevgisizce, saygıyla saygısızca, bir bayram daha geçer gider, hatırlanılmış acılarıyla. İyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla bir bayramı daha geride bırakırız…
Bir sonraki bayrama kadar kim öle, kim kala!.. Her şeyin hayırlısı!..

Ben en iyisi birkaç kutu şeker ve çikolatayla Huzur evinin yolunu tutayım. Bende sevineyim, sevdiler sevindiler diye. Oradan da kabirde, beni bırakıp giden sevdiklerimi ziyarete. Biraz hasbıhal ve birazda hayatın heybemden götürdüklerini konuşmaya…

Ve bir zamanlar okumuştum bir yerlerde ve yazmıştım da; ne güzel demiş Şair-Yazar Zekeriya Efiloğlu dost: “Selam vermeyi ihmal etmediğimiz ve güzellikleri paylaşmaktan çekinmediğimiz, acıları gidermek için çırpındığımız müddetçe, mutluluğun borusu hala ötüyor olacaktır..”

Sevgimle, saygımla, gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet yolladım, Bayram şekeri tadında olsun…

29.07.2014
Ömer Sabri Kurşun
www.kafiye.net