İstiklal Marşı ve Çanakkale

Eğer Çanakkale’de ölümün üzerine bilerek ve kasten giden ecdadımız olmamış olsaydı; şimdi bir başkasının esiri olan kişiler ve Türk sözcüğünün geçmediği bir devletin gölgesi altında yaşıyor olacaktık. Çanakkale yarımadasını savunmak için öleceğini bile bile sperlere dahi girme fırsatının olmayacağını gören o gencecik ecdadımızı ölüme götüren o ilahi güç ve kudret neydi? İnsanlar kendi yaşamlarını kimler için feda edebilir? Anadolu’nun savunulmasında yine kadın- erkek çoluk-çocuk demeden herkesi şehit olmaya iten neden neydi? Çanakkale savaşının kazanılmasından sonra dünyaya destan olan meydan muharebesinin yaşandığı sıra “Çanakkale Şehitlerine”, Anadolu’nun savunulması döneminde Türk ulusunun bir çatı altında toplanarak “ Allah bir daha bu Türk Ulusuna yeni istiklâl marşı yazdırmasın” dedirten o yılların anlamını şimdi kaç kişi biliyor acaba?
“Pek aziz ve muhterem efemdim
İstiklâl marşı için açılan müsabakaya katılım göstermemelerindeki nedenin açıklanması için birçok nedenler var olabilir. Üstün bir yeteneğe sahip olan, bu şiiri her an yazabilecek bir yeteneğe sahip olan kişisiniz. Sizden bu şiiri yazmanız konusunda ısrar ediyorum, çünkü bunun için başka çare kalmamıştır. Sizi endişelendiren konu ne ise onun gerekleri için yapılması gereken ne ise hepsini hallederiz. “ M.E.Bakanı Hamdullah Suphi
Sevgili gençler. Bu hafta “İstiklâl Marşı”nın kabulü ve 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıl dönümünü yaşıyoruz. Sevgili öğrenciler; yaşam mücadelesi öğrenmek için gitmiş olduğun okulun anlamını, önemini bilerek bu durumun senin için büyük bir nimet olduğunu düşünerek atılım yapman gerektiğini bilmek zorundasın. Onlarda senin gibi gencecik ve önlerinde uzun yıllar var diyerek düşündükleri o yılları yaşayamadan; sizler için, sizlerin geleceği ve mutluluğu için severek şehit oldular. Bunu düşününüz, bunun anlamını iyi öğreniniz!
Evinden mutlu bir şekilde çıkıp; okuluna, iş yerine, fabrikaya giden, kendine bir gelecek hazırlamak için çalışan yeni nesil. Şimdi düşünmenin zamanıdır. Şu an bu vatanı ecdadından emanet alan ve ülkemizi kalkındırmak için uğraşan, vatanın kalkınması için çalışan tüm görevlilere çalışmalarında başarılar dilerim. Başarılar dilerim, çünkü bu alınan emanet o kadar ağır ki; dikkat etmezsek elimizden her an gidebilir. Alması kolay;ancak alınan bu emaneti götürmek yüceltmek zorluklarla dolu. Bu nedenle üstlenmiş olduğunuz bu görev nedeniyle sizleri kutlarım.
Bu hafta bana göre çok önemli bir hafta. Bu haftanın özelliği o kadar büyük ki; inanın Türk halkı ve Türk gençliği bu ağır yükün altından nasıl kalkacak bilemiyorum. Son zamanlar da yaşadığım olaylar beni çok üzmekte. Öğretmenliğimin son yıllarında gördüğüm o öğrencilerimin olumsuz davranışları, çoğunun vurdumduymaz davranışlarının yanı sıra; sokaklarda sorumsuzca yapılan davranışlardan artık ben utanıyorum.
Avrupa ortak pazarına gireceğiz diye uğraşırken o kadar çok olumsuzluklarla karşılaşıyoruz ki. Neresinden baksam, neresinden tutsam elimde kalıyor. Bazıları bana ne, bazıları salla gitsin, bazıları da bana dokunmayan yılan misali yılan gibi sinsice davranış içerisine girenleri gördüğüm için yapılan yanlışlıklardan dolayı utanıyorum. Evet onların davranışlarından dolayı ben utanıyorum. Ama bu utancım onlara değil. Bu güzelim cennet vatan için şehit olan ecdadımıza layık olamadığımız için utanıyorum. Utanıyorum; çünkü İstiklal savaşında “ Ben gencim, önümde yaşanacak daha çok uzun yıllar var. Bana ne, benden sonrakileri düşünsün” düşünmediler. Bizim için ölüme meydan okudular, bizim için şehit oldular.
Bu hafta önemlidir. Çünkü bu topraklar şehit kanlarıyla yıkanarak bağımsızlığımız ilan edildi. Bu topraklarda binlerce şehit var. Anadolu’nun neresine giderseniz gidin bir şehit mezarı göreceksiniz. Peki bugünün Türk gençliği bu mezarların, bu şehitliklerin anlamını biliyor mu? Bunun anlamını bilen ne yazık ki çok az insan var diyeceğim. Çünkü bu dönemde istiklal marşını anlamıyoruz diyerek değiştirmek isteyenler var. Bu dönemde “ Devlet malı deniz, yemeyenler..” diyenler var! Eylem yapacağız derken her tarafı kırıp döken, sanki zarar verdikleri kişilerin bu vatanın insanı olmadığını sanarak bir birlerine zararlar verenler var! Milli marşımız söylenirken duyduğu halde duymuyormuş gibi davranıp yürüyenler var! Anadolu’nun kurtarılmasında erkeğiyle omuz omuz omuza verip şehit olmuş: Fatma onbaşı, Ayşe bacı, Zekiye hemşireler şehit olmuş, gönlümüze taht kurmuş olan kadınlarımız var. Ya bugün kadınlarımız ne durumda? Bugün kadınlarımız ile alay eden bazı yayın kuruluşlarına karşı sesimiz bile çıkmıyor. Bunun nedeni ne acaba? Neden kadınlarımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin sesleri bu olumsuz yayınlar karşısında hiç çıkmıyor?
Evet. Çok üzgünüm, çok kırgınım şimdi. Vatan için canını feda eden insanlarımızı, o ecdadımızı törenlerle anacağız bir hafta boyunca. Peki bunu yaparken yüzümüz hiç mi kızarmayacak? Ecdadımızın karşısına çıktığımız: “Sizler, bizlere bu toprağı, al bayrağı kanınızla sulayarak emanet ettiniz. Bizler de bu emaneti alarak çağdaş toplumlar düzeyine getirdik. Dünyanın en büyük ve en modern devleti yaptık. Teknolojide bizimle rekâbet edecek devletler az.” diyebiliyor muyuz? Bunun hesabını verebiliyor muyuz? Gönül rahatlığıyla evet demek isterdim, ancak ne yazık ki bunları söylemek mümkün değil.
Konuşulacak, söylenecek çok şey var. Olumsuzlukların diz boyu gittiği bu olaylar karşısında mutlaka iyi olanlar da var. Ancak olumlu hareketlerin olumsuzluklar karşısında azınlıkta kalması beni üzüyor. Artık çok geç kalmadan kendimize gelelim. Gelin el ele verelim ve ilkönce yapılan eylemlerde olumsuz davranışları yapmayalım. Eylem yapılırken vatandaşlarımıza; ekonomik ve psikolojik yönden zara vermeyelim. Vatandaşlarımıza korku salmayalım. İstiklal marşımız söylenirken zorunlu değil, içimizden gelerek saygı duruşunda bulunalım. Çanakkale’de şehit olan o gencecik ecdadımıza bu sene söz vererek: “ Çalışacağımıza, yapacağımız işlerde ne çevremize, nede Türk halkına zarar vermeyeceğimize. Her ne olursa olsun doğruluktan ayrılmayacağıma, devleti ekonomik açıdan kendi çıkarlarım uğruna zarara sokmayacağımıza söz veriyorum.” Diyelim ve kendimize çeki düzen verelim.
Son söz olarak şunu diyebilirim ki; yıllar önce bizim mutluluğumuz, bizim varlığımız ve bizim geleceğimiz için şehit olan ecdadımızın önünde, onlara layık bir nesil olacağımıza söz verelim. Söz verelim ki; bizler de almış olduğumuz bu emaneti gönül rahatlığıyla bizden sonraki kuşağa zarar görmemiş halde devredelim. Bize bu cennet vatanı kanlarıyla yıkayıp hediye eden, bizim için seve seve şehit olan ecdadımızın aziz hatıraları önünde saygı ve hürmetle eğiliyorum. Ruhları şâd olsun. Allah onlardan razı olsun.

İzmir / 09.03.2005
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net