BİZ İNSANLAR

Asil ve karakter sahibi inançlı insanlar durumları ne olursa olsun hep olduklarından daha iyi görünürler. Hastalığı, yokluğu onların yüzlerinden okuyamazsınız. İçlerinde hangi problemlerin hesabını yapıyorlarsa yapsınlar, hangi derdin çözümünü arıyorlarsa arasınlar hep güler yüzlüdürler. Hep şükreder bulursunuz onları.

Günümüzde stres adını verdiğimiz gerginlikleri yaşamayan yok gibidir. Sabah evden çıkmadan başlar kimimizin stresi. Kimimiz trafikte, kimimiz iş yerinde, kimimiz eş dost ziyaretlerinde mutlaka bir şekilde bir yerlerde o gerginliği buluruz hep. Ya da o gerginliğin bizi bulduğunu düşünürüz. 

Televizyonu açıp haberleri dinlerken, gazete sayfalarını karıştırırken hep görürüz olumsuz giden vakaları. Anayasa tartışması, terör laneti, ramazanda iftar sofrasında bir lokması olmayan garibanları, dünya politikasının entrikalarını duydukça, gördükçe daha bir fazla artar gerginliğimiz. Tüm bu genel olarak yaşadığımız hadiselerin mukabilinde bir de kendi günlük yaşantımızın stresini ekleriz cebimize.

Okullar açıldı; çocuğun okul masrafları diz boyunu aşıyor. Kış geldi; odun, kömür, kalorifer, doğal gaz hep para ister. Bayram geldi; esnafın sevinci boğazında düğümlendi, çocuğuna, kendine ayakkabı, kazak alacak para ne gezer vatandaşta. Ya ruhsal hastalıklarımız; yetmedi bitmedi kavgasına, kaygısına kapılıp kendimizi ihmal etmekle başlayan hastalıklarımız… Kayın valide, görümce, gelin tartışmalarında yıpranan erkeklerimiz ve kadınlarımız… 

Aile içinde ve dışında yaşadığımız gerek maddi, gerek manevi pek çok problemlerin, ruhsal ve bedeni rahatsızlıklara yol açtığını, hastanelerin dolup dolup taşan insanlarını görmekle anlayabiliriz. Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, hala yüzündeki gülümsemeyi, hayata gösterdiği dirayeti kaybetmeyen, sanki hiçbir derdi yokmuş gibi bir imaj çizen insanlarımız da var tabi ki. Hani Atalarımız, “çınar ağacı ayakta ölür” derken işte bu dirayeti gösteren, onca derdin, sıkıntının içinde dahi gülümsemeyi başarıp dışarı bir şey belli etmeyen insanlarımız için söylemişlerdir. Doğrusu günümüzde, cebimiz boş olsa da doluymuş gibi durmak, hasta olsak da sağlam görünmek, güçsüz kalsak da yakın dostlarımızdan başkasına dirayetli olduğumuzu göstermek, belki de en akıllıca bir duruştur hayatta. Bununla beraber, yaşanan sıkıntının adı her ne olursa olsun, gün gelip geçeceğini, bunun sadece bir imtihan olduğu, önümüze konan bardağın hep dolu tarafını görmemiz gerektiğini de bilmek hayattaki duruşumuzu da olumlu yönde etkileyecektir. Zira düşene bir tokat daha atan, ezilmişin yanında onu daha fazla ezmek için duran o kadar çok insanımız var ki; tüm bunları düşündüğümüzde, dışarıda güçlü ve dimdik ayakta görünmenin, yere sağlam basmanın ve hakikaten güçlü olmaya çalışmanın adeta farz olduğunu anlamamak mümkün değil. 


Sokakta, yüzü asık, boynu bükük, avare yürüyen birini görsek, onun hakkında ne düşünürüz? Onu güçlü, şanslı, asil, sağlam bir karakteri olan biri gibi görebilir miyiz? Ne mümkün; hayatla giriştiği savaşı kaybetmiş ya da hiç savaşmamış, kaderci, ümitsiz biri olarak değerlendiririz. Peki, biz aynı şekilde algılanmak, yorumlanmak ister miyiz? Cevabımız “hayır” ise “cins kedi ölüsünü göstermez” diyip, tüm asaletimiz, sağlam karakterimiz, güçlü inancımız ve dinamik benliğimizle dimdik yürüyenlerden olmalıyız. 


Bugün düşen yarın kalkar, bugün ayakta olan yarın düşebilir, kimse bunun garantisini veremez. Aslolan, düştüğümüz yerden; sağlam yere basarak, kendimize güvenerek, acımızın sesini kısıp tebessümle yürümeye devam ederek ayağa kalkmaktır. İşte güç, işte dirayet, işte asalet ve işte sağlam karakter… 

Elvan USUL
www.kafiye.net