Müşahede Odası!!!

Değerli dostlarım. Bilirsiniz yaşantımızda; sağlık, gençlik, para, dostluklar konusunda daima sıkıntılar yaşarız. Yaşantımızın ana temel unsurunu oluşturan bu dört sözcük, günlük yaşantımız içerisinde bazen güldürür, bazen düşündürür, bazen de gözyaşı dökmemize neden olur. Ağlanacak halimize güleriz, gülünecek halimize de ağlamaya başlarız. Ne yaşamımızın değerini ne de insan olduğumuzun değerini bilerek hareket etmeyiz. Yaşam içerisinde o kadar ilginç olaylarla karşılaşıyoruz ki dostlarım. Hangisini ele alsam inanın hangisine dokunsam elimde kalacak gibi oluyor.

Geçen gün otobüste siyasi partilerin delegeleri konuşuyorlardı. Biliyorsunuz bu sayfada siyasete yer yok. İsim vermeden yaşadığımı da yazmadan edemeyeceğim. Otobüste Konak’a gidiyordum. İki delege çok ateşli sohbet ediyorlardı arkamdaki sırada. İster istemez kulak misafiri oldum. En ilginci neydi biliyor musunuz? Yağma yapan iktidarı anlatırken, İzmir’de kendi partilerinin de nasıl yolsuzluklar, çalmalar ve usulsüzlükler yaptığından bahsediyorlardı. Böylece sadece iktidarın değil asıl bir yerde yönetime gelen hangi partiden olursa olsun nasıl çalma ve yolsuzluklar yaptığını duyuyorsunuz. Gülümsemekle yetindim bu duyduklarıma inanın. Üstelik sözü edilen siyasileri de bir vesile ile yakından da yanıyordum.

Bu arada bayram tatilinde memleketime, Biga’ya gitmiştim. 16 aralık 2008 Salı sabahı evde rahatsızlandım. Ağabeyimden beni acil olarak hastaneye götürmesini istedim. Bu arada ambulans çağırmasını istedim. Karşıdan verilen cevap: “ Lütfen kendi imkanlarınızla hastaneye gelin. Çünkü burada bir ambulans var. Onu çok acil durumlarda kullanmamız gerekiyor.” bu şekilde oldu. Böylece benim değil ama benden daha beter olup, kalp krizi geçiren kişilere de böyle cevapların verildiğini duydum.

Sözü uzatmayayım dostlarım. Acile gittim. Acile 07.40 ta içeriye girdim. Doktor ve hemşireler ilgilendiler. Tansiyonum 19 civarında. Bana bir dilaltı hap ve bir iğne yaptılar. Tansiyonum yüksekti. Ben hemşireden buz torbası istedim. Torba geldi ve ben torbayı enseme koydum. İnanın bir anda ben kendim şaşırdım. Çünkü benim bu hareketime hem doktor, hem de hemşire şaşırdılar. İlk defa böyle bir olaya şahit oluyorlarmış ve böyle bir işlemi bilmediklerini de itiraf ettiler.

Aslında insan ömründe yaşadıkça yeni şeyler öğrenir. Benim yaşadıkça öğrendiklerim gibi. Daha sonra beni müşahede odasına aldılar. Orası sakin ve sessiz bir yerdir ve devamlı kontrol altında olduğunuz yerdir değil mi?

Müşahade odasına ise saat 08.15 gibi alındım. Onbeş dakikada bir hemşire gelip tansiyonumu ölçmeye geliyordu ben çağırdığım için. Saatler ilerlerken bulunduğum müşahade odasına giren görevliler çoğaldı. Sevindim benimle ne kadar ilgileniyorlar diye. Çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Ama ne yazık ki sevincim kursağımda kaldı. Neden mi? Çünkü gelenler benimle ilgilenmediler. Gelenler müşahade odasının içinde odaya bağlı küçük bir odaya girip çıkıyorlardı. Ellerindeki su bardağı ile ve bardaklarında çay ile dışarı çıkıyorlardı. Aklıma müşahade odasındaki denetim ve gözetlemenin küçük odadaki çaya olduğunu ve benim önemsiz bir hasta olduğumu öğrendim. Hatta bir ara doktor olduğunu yakasındaki kimlikten öğrendiğim bir beyefendiye;

– Burası hasta müşahade odası değil mi doktor bey? Dedim.

– Evet beyefendi. Hasta müşahade odası.

– Büyüklerimiz ne güzel düşünmüşler. Hastaları müşahade odasına koyalım. Onların bulunduğu yerde bir de personelin girip çıkacağı bir de çay ocağı açalım. Hem hasta hem de o odaya giren çıkanlar çok güzel takip edilir, değil mi? doktor bey dedim.

Değerli dostlarım. Biliyor musunuz bu sözüme doktor çok şaşırdı ve cevap vermeden odadan çıktı. Eeeee nede olsa bulunduğum oda müşahede odası değil mi? Nelere şahit olacağımız belli mi ki?

Kısacası dostlarım. Hangi kurumda olursak olalım, hangi kuruma gidersek gidelim büyük bir laçkalık var. İnsan yaşamına değer yok. Yukarıda görev yapanların alttakilerden, altta görev yapanlar da yukarıdakileri zaten bizimle ilgilenmez ve meşgul olamazlar diyerek büyük bir çekişmenin içerisinde insan denilen kişi önemli mi ki diyerek günümüzü gün ediyoruz. Sabah kahvaltısı yapmadan çalışılan kuruma gelip en az bir saat kahvaltıya ayrılır. Sonra sigara molası. Sonra da akşam çıkışına hazırlık. Üstelik poliklinik başvuruları sabah saat 08.00 de başlamayıp saat 09.00-09.30 da başlatılıyorsa orada alınacak tahlillerin ne zaman çıkacağını doğrusu merak ediyorum! Hastanın sağlığı tehlikedeymiş, hasta müşahade odasındaymış, hasta ölmek üzereymiş önemli mi? İlk önce kahvaltı, sonra da yapılması gereken işler gelir.

Şimdi Biga Devlet Hastanesi Baş Hekiminden öğrenmek istediklerim var:

1- Müşahade odasındaki bu çay ocağını biliyor mu?

2- Müşahade odasına doktor, hemşire ve yakını dışında kimse girmemesi gerekirken bu odaya çay için neden herkes giriyor.?

3- Hastane muayene polikliniklerine hasta kabulü ve sınıflandırmaya yönelik mesai saat kaçta başlıyor?

4- Gerçekten kalp krizi geçiren ve ya hasta olduğunu beyan eden bir vatandaşa ambulans neden gönderilmiyor? Bu ambulans yüksek tansiyon, kalp krizi isteği acil ve önemli değil de önemli olan hastalık nedir?

5- Çanakkale’nin en büyük ilçesi olan Biga’da koca devlet hastanesinde bir tane ambulans yeterli olmayacağı kesin. Bunun için yeni ambulansların alınması gerektiğine dair istekleriniz ilgili kurum ve kuruluşlardan oldu mu? Bu arada Biga’nın sayılı zenginleri olan hemşehrilerim, bu ambulans sorununa çözüm bulmak sizlerin aklınıza da mı gelmedi?

6- Koridorlardaki sigara kokusunu hiç duyuyor musunuz? Duyduysanız ne gibi önlemler aldığınız gerçekten bir Bigalı olarak öğrenmek istiyorum.!

Değerli dostlarım. Aslında o kadar çok sorunlarımız var ki… Hangisine el atsak elimizde kalır inanın. Bu benim bayram sonu yaşadığım bir durum. Umarım kısa zamanda bu aksaklıkların üzerine başhekim gider de bir dahaki sefere Biga’ya gittiğim de bunlar çözümlenmiş olduğunu görürüm.
Sağlıklı, başarılı ve mutluluk dolu günler sizlerle birlikte olsun efendim.

Kalın sağlıcakla.

 

Biga/18.12.2008
Hüseyin DURMUŞ
Emekli edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net