UMUT VARLIĞINIZDIR

Karanlığı bir bir yırtıp gecenin zaferini kutlayan yıldızlar, var oluşlarını neye borçlular? Onlar aydınlıkta inzivaya çekilir ve neşenin çalım sattığı gülüşlerini doyasıya yaşarlar, biz görmesek de. Zaten güneşin olduğu yerde lambanın açık olup olmadığını kim fark edebilir ki? Ne zaman gün, neşeye küser, ne zaman güneş, kabuğuna çekilir işte o vakit manaya bürünür en ufak ışıldamalar. Yıldızlar da işte o vakit şaha kalkar, o vakit alırlar ellerine umutları. Ve en zifiri karanlıkların nasıl da şenlenebileceğini o vakit anlatırlar bize.

İnsanoğlu, her şeyin güzel olduğu, her şeyin yolunda gittiği zaman dilimlerinde güçlüdür, nasiplidir, dilekleri bir bir gerçekleşir. Onun için bu güzellikler olması gerekenlerdir ve çok da değerli olduğunun farkında değildir. Ne zaman ki, gün geceye döndü, ne zaman ki gözyaşları çağlayanları geçti işte o zaman farkındalık gerçekleşir. Bu farkındalık içinde iki tip düşünen insan vardır. Birincisi, “her şey bitti, bundan sonra iflah olmam artık, buraya kadarmış” diye düşünenlerdir ki, bunlar vazgeçenlerdir. İkinci tip düşünenler ise, “ evet şimdi dipteyim, şimdi her şey sıkıntılı, sancılı, şimdi bu olumsuzlukların içinde acı çekmekteyim ama illaki bir çıkış yolu vardır” diye düşünenlerdir ki, bunlar umutlarına yeni can verip mücadele edenlerdir.

Birinci tip düşünenler, kolaycılar, kaçanlar, kendine güvenini yitirenler ve umudu yara almış belki de ölmüş olan insanlardır. Genellikle umudunu, mutluluğunu, var oluşundaki güven duygusunu başkalarına bağlamış, ancak başkaları değişirse, olaylar istediği yönde gelişirse yeniden hayat bulacak insanlardır. Ve ne yazık ki, çoğu zaman oturup beklemeleri bir işe yaramamakta, zaman ilerledikçe daha da umutsuzluğa esir olmaktadırlar. Hatta aydınlık günlerin değerini bilemediklerinden muzdarip oldukları gibi, karanlığın kendisini bulmasına kızıp intihar eğilimi göstermektedirler. Güneş doğuncaya kadar, kendisinin bir yıldız olabileceğini hiç düşünemezler. “Karanlığa küfretmektense, bir küçük ışık yakın, daha iyi edersiniz” diyen Andre Gide’nin bu sözü tam da bu tip düşünenler için söylenmiş yerinde bir sözdür. İnsan ister kendini, ister ülkesini, isterse dünyayı karanlıkta görüyor ve artık çıkılmaz bir yol olarak değerlendiriyorsa gidişatı, kendi umuduna bir kurşun sıkmış, kendi kendini karanlığa mahkûm etmiş demektir. Hâlbuki Theokritos’un da dediği gibi, Yaşayanlar için umut, her zaman vardır. Umutsuzluk, ölüler içindir. Birinci tip düşünen insanlar yaşayan birer ölüdürler. Onlar için yapılabilecek en büyük iyilik, umudun varlığını hatırlatmaktır. Ellerindeki mumu yine ellerindeki kibritle yakması gerektiğini öğretmektir. Ellerinde mum ve kibrit de yoksa onu kazanmanın yollarını göstermektir. Ve bunlar için ise ancak gözlerine umut mili çekmek gerekmektedir.

İkinci tip düşünen insanlar ise birer yıldızdırlar. Onlar aydınlıkta şükür, karanlıkta ise sabırla mücadeleye devam ederler. Son raddesine kadar ellerinden geleni yaparlar. Bilirler ki gece de gündüz gibi devir daim eden bir zaman diliminden başka bir şey değildir. Elbet gelecek ve geçecek. İşte o gelişin gidişine kadar geçen sürede mümkün derece en az yarayı almak ya da hiç yaralanmadan atlatmak umut ile inançla hayatı idame ettirmekle mümkün. Zira onlar bilirler ki, umut edilen ancak umutla elde edilir.

Bakara suresi 155. Ayetinde Allah “Andolsun ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz, sabredenlere müjdele.” Buyurmuştur. Gelen musibet ne olursa olsun, ne kadar çok olursa olsun sabırla Allah’tan umudunu kesmeden o karanlıklarda yıldız gibi parlamasını bilmeli. Böylece vaat edilen hak, en güzeli ile gelecektir.

Umut, yalnız başına bir rüyadan başka bir şey değildir. Ancak, inançla, azimle, çalışmakla, gayret edip çıkış yolu aramakla beslenirse umut, umut edilen aydınlığın hakiki müjdecisi olur.

Umudunuzu daima körükleyin, besleyin ve sımsıkı elinizde canlı tutun. Çünkü umut sizsiniz ve sizin varlığınız ise bir umuttur.

Elvan USUL
www.kafiye.net